Covid-19 ile ilgili günlerdir hem medyada hem de sosyal medyada doğru yanlış birçok bilgi dolaşıyor. Bunlardan bir kısmı ne yiyelim, nasıl korunalım, hangi ilaçları kullanalım konusunda bir kısmı da “bu virüs laboratuvar ürünü mü, yaşadıklarımız biyolojik savaşın bir parçası mı?” konusunda. Diğer yandan bu virüsün yayılmasını 5G teknolojisi ile ilişkilendirenler var. Doğrusunu söylemek gerekirse biz sıradan insanların bulunduğu noktadan ve elimizdeki bilgilerle bu işin içinden çıkmak çok zor. Bu nedenle öncelikle sakin kalmanızı öneririm. Sonra da olanaklarımız dahilinde kendimizi nasıl koruyacağımıza odaklanmalıyız. Bu amaçla, hem kendi deneyimlerim doğrultusunda hem de birçok güvenilir dergi, kişi ve siteleri tarayarak kısa ve pratik bir özet oluşturdum.
Öncelikle vurgulamak istediğim şu; salgın hastalıklar, özellikle yerleşik tarım düzenine geçildiğinden beri insanlar için büyük sorun oluşturuyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri de bir grup hayvanın evcilleştirilmesi ve hayvanlarla birlikte yaşanmaya başlanması. Dünya tarihi boyunca salgın hastalıklar çok büyük ölümlere yol açarken büyük sosyal, ekonomik ve politik sonuçlar doğurdu. Örneğin, Orta Çağ’da Avrupa’da yaşanan Büyük Veba Salgını (1347-1351) 100 milyona yakın kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Bu sayı Avrupa’nın nüfusunun yaklaşık yarısına denk geliyordu. Diğer taraftan 1500’lü yıllarda, sömürgeci İspanyollar tarafında Güney Amerika’ya getirilen çiçek hastalığı, daha önce bu hastalığın virüsü (variola virüsü) ile karşılaşmamış olan yerli halkın yüzde 90’ına yakın kısmının ölümüne yol açtı. Üç milyondan fazla Azteklinin bu hastalığa yenik düşmesinin Aztek İmparatorluğu’nun çöküşüne neden olduğu da iddia edilir. Yani diyeceğim bu iş bitmez, belli aralarla bu salgınlar olacaktır, bunda büyük oranda bizim yaşam tarzımızın ve insanoğlunun hataları baş sorumlu, ama uzun bir konu, girersek çıkamayız.

Peki, ne yapacağız da kendimizi nasıl koruyacağız? Virüsler ve bakteriler birlikte yaşamak zorunda olduğumuz canlılar onları öldürmeye çalışmak kısa süreli çözümler oluşturuyor, birini öldürüyorsun, başkası geliyor. O zaman çözüm yine kendi vücudumuzun savunma mekanizmalarında ve bağışıklık sisteminde kilitleniyor. Bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirecek ve sağlık seviyemizi yukarıya çekecek şekilde yaşayıp tam tersi bağışıklık sistemimiz zayıflatan, yoran ve sağlık seviyemizi düşüren şeyleri hayatımızdan çıkarmaya çalışacağız.
Bağışıklık Sistemi Neden Zayıflar?
Bağışıklık sisteminin en büyük düşmanı korku, panik ve aşırı strestir. Bu gibi hallerde salgılanan adrenalin ve kortizol hormonları vücudu kaçmaya ya da savaşmaya hazırlar. Bu durumda vücut kol ve bacaklara giden kanı artırırken sindirim sistemi ve bağışıklık sistemi baskılanır. Yani ne yapıp edip stres düzeyimizi düşürmeye çalışmalıyız. Öncelikle bütün gün televizyon ve sosyal medyada koronavirüs haberi dinlemek ve okumaktan vazgeçin. Evde kendinizi rahatlatacak işler bulun; ne olursa fark etmez yeter ki rahatlayın ve stresten uzak kalın. Dua, namaz ya da meditasyon, yoga, qigong ve nefes egzersizleri gibi kendinizi rahatlatacak teknik ve disiplinleri şimdiye kadar öğrenmedinizse size hangisi sürdürülebilir geliyorsa, seçip başlamak için tam zamanı.
- Mümkün olduğunca gerçek, işlem görmemiş, pakete girip raf ömrü uzatılmamış gıdalar tüketmeye çalışalım. Mümkün olduğunca diyorum, çünkü kıtlık ve bulamama korkusuyla yiyecek depolandığından raf ömrü uzun gıdalara yönelim artıyor. Fakat işlenmiş, endüstriyel gıdaların, bolca şeker, nişasta, koruyucular ve tuz içerdiklerinden dolayı bağışıklık sistemini zorladıklarını unutmayın. Bulabildiğiniz sürece taze meyve ve sebzeden zengin beslenme tarzını tercih edin. Kolay değil ama mümkün olduğunca organik gıdalar tüketmeye çalışın. Tarımsal ilaçların, detoksifikasyon sistemimizde aşırı yük oluşturduğu, bağırsaktaki yararlı bakterilerin ölümüne yol açarak bağışıklık sistemimiz zayıflattığı bilinen bir gerçek.
- Mümkün olduğunca hayvansal gıdayı azaltın, hayvansal gıdaların lif oranı düşüktür ve asidiktirler. Yüksek miktarda hayvansal gıda ile beslenenlerde kanser, kalp hastalıkları, osteoporoz riski daha fazladır.
- Şeker ve nişastayı kesin veya çok azaltın. Bilimsel veriler şekerin bağışıklık sistemini zayıflattığını ve viral enfeksiyonları ağırlaştırdığını gösteriyor.
- Alkolü kesin ya da çok azaltın. Alkol de bağışıklık sistemini zayıflatıyor, anahtar bazı besinlerde azalmaya yol açıyor.
- En tartışmasız ve kesin veriler sigaranın zararları, özellikle de solunum sistemi üzerindeki zararları hakkında. Bu salgını sigarayı bırakmak için bir fırsata çevirin.
Bağışıklık Sisteminizi Nasıl Güçlendiririz?
Yiyecekler ilaçtır aynı zamanda. Özellikle flavonoid içeren yiyecekler antiviral etkiye de sahipler. Aşağıda flavonol türleri ve bunları içeren yiyecekleri listeledim:
Kaempferol: Ispanak, lahana, dereotu
Quercetin: Dereotu, soğan, kekik, kırmızı biber, elma, yeşil yapraklı sebzeler, brokoli
Hesperidin: Portakal, greyfurt, limon, mandalina
Oleuropein: Zeytin, sızma zeytinyağı
Catechins ve epicatechin gallate: yeşil çay
Lauric acid: Rafine olmamış Hindistan cevizi yağı ve anne sütü
Özellikle her coğrafyada bulunabilmesi, ucuz olması ve harika bir besin olması açısından günde bir adet elma ısrarla öneririm.

Bazı otlar ve baharatlar hem anti viral hem de bağışıklık sisteminin güçlendirici etkiye sahip. Bunların sofranızdan eksik etmeyin yemeklerinizi çeşnilendirmek için kullanın. Bu baharatların başlıcaları zencefil, sarımsak, zerdeçal, biberiye, kırmızı biber ve kekik.
Protein bağışıklık fonksiyonları için kritik önemdedir. Protein yetersizliği enfeksiyondan ölümleri arttırır. Aşırı spor yapmayan sağlıklı bir insanı günlük protein ihtiyacı kilo başına 0,8- 1 gr kadardır.
Mikrobiyotanızı Güçlendirin
Bağırsaklarınızdaki yararlı bakteri sayısını artırın. Bağırsak bakterilerinin kombinasyonu ve iyi bakteri miktarı enflamasyona cevap açısından kritik önemde ve ne yazık ki çoğumuz enflamasyona, şişmanlığa ve kronik hastalıklara neden olan bir mikrobiataya sahibiz. Bağırsak bakteri dengemizi kötü yönde değiştiren başlıca faktörlerden; stres, pestisitler, antibiyotikler, anti-enflamatuvar ilaçlar, kortizon, şekerli gıdalar, alkol, sigara ve koruyucu içeren gıdaları sayabiliriz.
Israrla bağırsak sağlığı üzerine odaklanıyoruz çünkü; bağışıklık sisteminin yüzde 60’ı bağırsaklarımızdan geçiyor. Çin tıbbında organlar birbiriyle ilişkilendirilir ve bir sistem olarak birlikte değerlendirilir. Çin tıbbına göre bağırsaklar, akciğerler, solunum sistemi ve cilt ile ilişkilidir. Mesela bağırsak sağlığımızın bozuk olduğunun tek belirtisi bazen inatçı bir burun tıkanıklığı olabilir.
Yararlı bakteri oluşumunu destekleyen karahindiba, yer elması, sarımsak, soğan, pırasa, kuşkonmaz, muz, elma, kakao, keten tohumu, deniz yosunu gibi gıdaları almak çok önemli. Ayrıca yararlı bakteri içeren otla beslenmiş inek, koyun ve keçi sütünden yapılmış yoğurt, hindistancevizi sütünden yapılmış yoğurt tüketmek faydalı. Kefir, ev yapımı turşu ve turşu suyu, miso (mayalanmış soyadan yapılan bir ürün) da bakteri açısından zengindir.
Tüm bu bahsedilen besinler içinde size iyi gelmeyenler olabilir ya da zaman zaman daha çok yemek istedikleriniz, bedeninizi dinleyin, size yol gösterecektir.

Uyku ve Egzersiz
Yetişkinlerde genelde günde 7-8 saat uyku öneriliyor; ancak herkes kendini bilir, kaç saat uyku ile iyi olduğunuza siz karar verin. Kendinize odaklanın, bedeninizin ihtiyaçlarını dinleyin, ne kadar uyku ile daha iyi hissediyorsunuz bunu belirleyin.
Günlük 35-45 dakikalık, hafif-orta derece egzersizler mikro dolaşımı arttıracak, bağışıklık sistemini güçlendirecektir. Vücudunuza stres yaratacak ağır egzersizden kaçının.

Vitamin ve Mineraller
Sağlığımız için iyi olan ve bağışıklık sistemimizi güçlendirdiği bilinen birçok vitamin ve mineral var ama bunların hiçbiri Covid-19’a özel değil. Öncelikle söylemeliyim ki şu an aldıklarınızdan daha da önemlisi şu ana kadar kendinize ne kadar iyi baktığınız ve sağlığınızın hangi seviyede olduğu. Sağlığınız iyi bir düzeydeyse ve düzgün beslendiğinizi düşünüyorsanız teorik olarak hiçbir takviye almanıza gerek yok. Fakat özellikle salgının pik yaptığı bu dönemde hele bir de çalışıyorsanız ve izolasyon şansınız yoksa bazı takviyeler almanızda fayda var.
- Herhangi bir multivitamin ve mineral karışımı
- C vitamini: 1000-2000 mg/gün
- D3 vitamini: 1000-4000 IU/gün
- Zinc (çinko): 20 mg/ gün
- Probiyotik
- Omega-3; 1000- 3000 mg/ gün
- Magnezyum Sitrat: 200- 400 mg/ gün
Yeşil yapraklı sebzeler, ıspanak, kara lahana, badem, muz ve kayısı yüksek magnezyum içeren besinlerdir. Magnezyum birçok hormon ve nöro-transmiterin yapımında önemli rol oynar. Anksiyeteyi azaltıp gevşememize yardımcı olur, akşam saatlerinde özelikle B6 vitamini ile kombine olan bir magnezyum sitrat preperatı alınırsa rahat uyumanıza da yardımcı olur.

Sağlıklı Bir Güne Üç Öneri
Öncelikle güne bir yemek kaşığı gerçek elma sirkesi ile başlayabilirsiniz. Sirkenin anti mikrobiyal aktivitesi, kan şekerini düşürücü ve yağ yakmayı kolaylaştırıcı etkileri biliniyor. Fermente bir ürün olduğu için yararlı bakteriler ve probiyotikler içerir bu şekilde mikrobiyatanız dolayısıyla bağışıklık sisteminiz üzerinde olumlu etki yaratır.
İkinci olarak elma sirkesi ile basit bir tarif hazırlayabilirsiniz. Bir fincan (200 ML) organik elma sirkesi, bir fincan gerçek bal, sekiz diş sarımsağı bir kaba koyarak bir dakika kadar karıştırın. Karışımı cam bir kavanoza koyduktan sonra ağzını sıkıca kapayın ve buzdolabında yedi gün bekletin. Bu yedi günden sonra her gün, karışımdan bir iki yemek kaşığı alıp bir bardak suda ya da herhangi bir meyve suyunda eriterek içebilirsiniz. Kahvaltıdan 15- 20 dakika önce içmek idealdir.
Buhar tedavisi yapabilirsiniz: Biliyoruz ki virüsler yaşamak ve çoğalmak için bir hücreye bağlanmaya ihtiyaç duyarlar. İnsanda hastalık oluşturan influenza ve rhino virüslerin kendilerini çoğaltabilmeleri ancak 37 derece ısının altında mümkün olur. Bu nedenle grip mevsimi genelde soğuk olan kış aylarıdır ve bu virüslerde daha düşük ısıda olan üst solunum yollarında tutunarak, klasik nezle grip belirtilerini oluştururlar. Nezle ve grip olduğunda sağlıklı bir vücut, kendini daha iyi savunmak için ısısını yükseltir. Hemen ateş düşürücüler alarak vücudunuza zorluk çıkarmayın. Sıcak buhar tedavisi nezle ya da grip nedeniyle oluşan üst solunum yolları şikayetlerini rahatlatmakta oldukça etkilidir. Bu tedavi için:
· Ufak bir tencerede, birkaç fincan su kaynatın.
· Kaynayan suyu geniş ve derin bir kaba boşaltın.
· İçine günlük yağı, elma sirkesi ya da okaliptüs yağı ekleyin.
· Başınız ve yüzünüzü bir havlu ile örterek buhardan soluyun.
· İdeal olarak önce sağ burun deliğini kapayarak, sol burun deliğinden sonra da tam tersini yaparak devam edin. Böylece her iki tarafı da açmış olursunuz.

Sığla Yağı: Geleneksel olarak şifacılar günlük sığla yağı tütsüsünü solunum yolları enfeksiyonlarını tedavi etmek ve balgam çıkarılmasını kolaylaştırmak amacı ile kullanmışlar. Bunun için 500 ml suya 10 damla koyabilirsiniz. Hava kanallarını açan birçok dekonjestana alternatif olarak kullanılabilir. Antiseptik olması nedeniyle sinüs enfeksiyonlarını tedavi etmede etkili olur. Anti-bakteriyel, anti-fungal ve anti-enflamatuvar özelliklere sahiptir. Buhar tedavisi sırasında 500 ml suya 2 yemek kaşığı sirke eklemek yeterli olur.
Okaliptus Yağı: Soğuk algınlığı tedavisinde en çok tercih edilen yağdır. Buharla solunduğu zaman üst solunum yollarında kasları gevşetir, üst solunum yolları mukozalarındaki ödemi azaltır ve balgam çıkarılmasını kolaylaştırır.
Yazdıklarım çok genel öneriler gibi görülse de işe yaradığını bildiğimiz, çok değerli bilgilerdir. Bağışıklık sistemimizin güçlü olması, beslenme tarzımız, düzenli egzersiz yapmak ve stresle baş etme gücümüzle alakalıdır. Beslenme alışkanlıklarımızın sağlığımıza etkisini genelde uzun vadede gördüğümüz için göz ardı etme eğilimindeyiz. Ama artık sağlığımızın sorumluluğunu yüklenme zamanı. Covid-19 bize yeniden gösterdi ki, virüs ne kadar güçlü olursa olsun, bağışıklık sistemi iyi çalışan bireyler bu hastalığı hiç bulgu olmadan ya da hafif bulgular ile atlatabiliyor. Bunun dışında COVİD-19 için spesifik şeyler söylemek için sürecin daha fazla ilerleyip hem virüs hakkında yeni çalışmaların hem de geriye yönelik klinik ve epidemiyolojik bilgilerin belli bir seviyeye gelmesini beklemek gerektiğini düşünüyorum.
* Dr. Oya Ciğerli
Anesteziyoloji ve Yoğun Bakım Uzmanı, Homeopat