Ay’a yolculuk dahil, henüz gerçek bir uzay yolculuğuna çıkılmadı. En çok bir haftada tamamlanan Ay yolculuğu, tehlikeleri bakımından, gelecekte gerçekleşecek bir Mars yolculuğuna kıyasla küçük bir gezinti sayılır. Çünkü Ay yolculuğunda hâlâ dünyamızın çok yakınındaydık ve karşılaşılan psikolojik ve lojistik sorunların hiçbiri, gelecek Mars yolculuğu yoğunluğunda olmayacak. Böyle bir yolculukta beklenen ve düşünülenlerin çok ötesinde tehlikeler sözkonusu. Örneğin Mars’a iniş yapmak, Ay’a iniş yapmaktan çok daha zor. Herhangi bir terslik anında Dünya’dan yardım gelmesi hemen hemen olanaksız. Peki, Mars seferinin bir felaket ve uzay çalışmaları için son nokta olmaması için nelere dikkat edilmeli?
Uluslararası Uzay İstasyonu’nda (UUİ) gerçekleştirilen uzayda yaşam deneyimleri sırasında astronotların edindikleri tecrübeler, yaşadıkları sıkıntılar ve stresli sayılabilecek yaşam dönemleri, gerçek bir uzay yolculuğunun tehlikeleri yanında tam bir çocuk oyuncağı kalıyor. Gerçi, uzun dönemli (bir yıl veya daha uzun süreli) olarak UUİ’de yaşam deneyimine sahip onlarca astronotumuz var. Onların yaşadıkları yerçekimsiz ortam, sıkı programlanmış çalışma ve egzersiz dönemleri, çok fazla çeşide ve taze gıdalara olanak vermeyen özel diyetler sonucu kazandıkları deneyimler elbette önemli ve değerli. Ancak bunların bizi gerçek bir uzay yolculuğunun (mesela bir Mars yolculuğunun) tehlikelerine yeterince hazırlayacak derinlik ve kıvamda olmadığı kesin.
Yine de Mars’a gitmeye kararlıyız. ABD Başkanı Kennedy’nin “Ay’a gitmeyi, kolay değil zor olduğu için istiyoruz” dediği gibi Mars’a insanlı araçlarla gitmek zor, hatta çok zor olduğu için bu yolculuğu hedefliyoruz. Apollo 11’in ve takip eden uzay görevlerinin Ay’a inişi başarıyla gerçekleştirmeleri, uzayın keşfi çabalarına destek veren her gruptan gönüllüleri diğer hedeflere yöneltti; şimdi sırada Mars var...
Ancak yeryüzünden ayrılış ve diğer bir gezegene inebilmek, başlı başına çok zor ve tehlikeli bir iş. Üstelik yolculuğun bu iki aşaması arasındaki kısmı da farklı türden tehlikeler içeriyor. Bu yazıda astronotların karşı karşıya kalacağı en tehlikeli beş tehdidin neler olduğunu ele alacağız.
Kozmik Işınlar
Başka bir gök cismine yola çıkan astronotlar, uzayda çok yüksek hızla her yöne hareket eden çok küçük atom-altı parçacıkların bombardımanı altında olacaklardır. Hemen her şeyi delip geçme özelliğine sahip bu parçacıklar, canlı hücrelere ve onların genetik malzemesi olan DNA’ya zarar verir. Bizler yeryüzünde, atmosferin ve yerin manyetik alanının koruması altındayız. Ancak Mars yolcusu bir astronot, gerekli korumaya sahip değilse tek yöndeki yolculuğu sırasında 25 bilgisayarlı tomografi yaptırmaya eşdeğer bir doz alacaktır. Her ne kadar bu doz ölümcül seviyenin altındaysa da beyin hücrelerinde ve diğer hücrelerde geri dönülmez hasarlara sebep olacaktır.
Scientific Reports (Bilimsel Raporlar) dergisinde son zamanlarda çıkan bir incelemede, radyasyon - kanser ilişkileri uzmanı Charles Limoli (Univ of California, Irvine), “kozmik ışınların, tipik bir Mars yolculuğu sırasında, astronotlar için uzun dönemli beyin hasarına neden olacağını” ifade ediyor. Bu hasar, kişilik bölünmesi (dementia), hafıza kaybı, tedirginlik (anxiety), depresyon ve karar verme süreçlerinde zayıflama olarak ortaya çıkar. Bunlar iki üç yıl sürecek bir Mars yolculuğu yapacak astronotlar için hiç de iyi haberler sayılamaz. Yine de haberin iyi yanı bu tür hasarların kısmen veya tamamen önlenebilecek olması. Dr Limoli’ninki dahil birçok araştırma grubu, hücreleri ve DNA’yı bu tür zararlı etkilerden koruyabilecek ilaçlar üzerinde çalışıyor. Başka grup araştırıcılarsa kozmik ışınları tümüyle saptıracak koruma kalkanları peşinde.
Dar Alanda İyi Geçinme
Uzun süreli bir aile gezisinde bile ortaya çıkabilen anlaşmazlıklar bir Mars yolculuğunun ne türden sorunları çözülmesi gerektiği konusunda bize fikir verebilir. Hiçbir durak yapmadan yıllar sürebilecek yolculuklar sırasında astronotlar arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar, sıradan tartışmalar, uzay gemisi tayfaları için ölüm kalım meselesine dönüşebilir. NASA’nın 2016’da, bir araştırma kurumuna (Anacapa Sciences, Santa Barbara, Kaliforniya) yaptırdığı kültürel antropoloji temelli bir rapora göre, UUİ’deki astronotlar için bir numaralı sorun, birbirleriyle iyi geçinmek. Astronotların günlükleri, ana kaygının bu olduğunu gösteriyor. Bir astronot şunları yazmış: “Sanırım buradan çıkmak zorundayım. Çok dar mekânlarda birbirine yakın yaşarken normalde seni rahatsız etmeyecek durumlar, bir süre sonra rahatsız etmeye başlıyor; bu da herkesi çılgına çevirir.”
Öyle ki bu sorunlar Dünya, uzay aracı penceresinden görülebilirken (UUI’de) ortaya çıkabilmekte. Dünya ve hedefin sadece birer nokta durumuna gireceği durumlarda ortamın çok daha gerilimli olabileceği kesin. Rapora göre bu duygular astronotları sürekli meşgul ederek veya psikolojik gözetim altında tutarak bir miktar önlenebilmekteyse de sıkıntıların bir şiddet, zor kullanma ve hatta isyan hareketine dönüşmesi her zaman bir olasılık olarak duruyor.
Uzayda Mikroorganizma Ve Mantarlar
Bazı mikroorganizmaların, uzayın ölümcül koşullarında (yerçekimsizlik / mikrogravite, uç sıcaklıklar, radyasyon) hayatta kalabildikleri 1960’lardan beri biliniyor. Uzay araçlarını mikroorganizmalardan temizlemede kullanılan en dikkatli süreçler bile bazen başarısız olabiliyor. Yeni bir çalışma, bunu kanıtlıyor.
İnsanlarda çok yaygın görülen bulaşıcı mantar hastalığına neden olan Aspergillus fumigatus adlı açık hava mantarının, UUI üzerinde de dünya üzerinde olduğu kadar kolaylıkla büyüyebildiği, araştırmacılarca Ekim 2016’da gösterildi. Araştırıcılara göre, “bu mantar boş uzayda kolayca yaşamını sürdürebiliyorsa çok daha öldürücü diğer mantar ve mikroorganizmalar da aynı başarıyı gösterebilir. Bu durum daha iyi mikroorganizma bulma ve temizleme süreçlerine gereksinimi ortaya çıkarıyor. Bu konuda başarılı olamazsak bir uzay gemisi dolusu astronotu, dünya kökenli, zararlı mikroorganizmalar tarafından öldürülmek üzere göndermiş oluruz.”
Mikrogravite veya ağırlıksızlık ortamı, yemek yemeyi eğlenceye dönüştürüyor görünse de, aynı koşullar kas ve kemik erimesine de neden olur. Bunu önlemek için, NASA astronotu Karen Nyberg, yörüngede olduğu dönemde, her gün 2 saat egzersiz yapmak zorunda kalmıştı.
Ağırlıksız Ortamda Yaşam
Filmlerde astronotların havada uçuşan su damlalarıyla oynaştığını veya kolayca ters taklalar atabildiğini görmüşsünüzdür. Bunlara bakarak ağırlıksızlığın eğlenceli olduğunu düşünmeyin. Gerçekte durum çok ciddi. Yerçekimi yokluğu kasların ve kemiklerin bozulmasına, bir anlamda erimesine neden olur. Bunun sonucuysa bir dizi fizyolojik sorundur. UUİ’deki astronotlar, günde en az iki saat egzersiz yaparak kas erimesini önemli ölçüde durdurabiliyordu. Ancak kemik zayıflamasının ve erimesinin önüne geçmek olası değil.
Mikrogravite (yerçekiminin dünyadakinin milyonda biri mertebesinde olduğu UUİ) koşulları, insan vücudunu öngörülemez şekilde etkiler. Birçok astronot dünyaya dönüş sırasında bulanık görme sorunu yaşadı. Bunun nedeni, “omurilik sıvısının hacmindeki artışın görme sinirine ve göz yuvarlarına yaptığı basınç”. Sonuç: Hipermetrop gözler.
Diğer bir uzay tıbbı çalışmasıysa UUİ astronotlarının omurga kaslarında, uzaydaki görev dönemleri sırasında saptanan büzülme. Vücuda destek ve hareket için çok gerekli olan bu kaslardaki küçülme, yüzde 19 civarında ölçüldü. UUİ çalışanlarının yarıdan fazlasının omurga ağrıları bildirmesinin nedeni de bu. Aynı nedenle UUİ çalışanlarındaki fıtık oranının yeryüzünde çalışanlara göre dört kat daha fazla olduğu görüldü.
Bunlar için önerilen çözüm “uzay yogası”. Bu egzersiz yöntemi omurga hareketliliği ve gücünü artırıyor olabilir. Hangi oturma şekillerinin daha yararlı olduğu konusuysa halen araştırma evresinde.
İnsan Hataları
İnsanoğlunun başarılı olduğu bir şey varsa o da hata yapmaktır. Yalnız uzayda yapılan hatalar ölümcül olabilir. Filmi de yapılan bilimkurgu romanı Marslı’nın yazarı Andy Weir, bu özelliğimizi bir avantaja çevirerek bir dizi insan hataları nedeniyle Mars’ta unutulan astronot temasını ele almıştı.
“Unutulan astronot”, bir düzine zorlu problemi uzmanca çözerek karşılaştığı “ölümcül” ihmali yeniyor ve hayatta kalmayı başarıyordu.
NASA’nın Challenger ve Columbia uzay mekiklerinin yaşadığı korkunç kazalar da büyük ölçüde insan kaynaklıydı. Her iki mekik de mekanik hatalar yüzünden bozuldu ve her seferinde mekiklerde bulunan yedişer astronot öldü. Challenger’da “suçlu”, soğuk havada yalıtma görevini gerektiği gibi yapamayan, sertleştirilmiş lastikten yapılma “O-halkaları”ydı. Columbia’da ise yalıtma köpüklerinden biri mekikten koptu ve aracın sol kanadını yaralayarak bölgeyi yalıtımsız bıraktı. Bu da yanmaya ve düşmeye neden oldu. NASA yönetimi, her iki durumda da mekanik sorunlardan haberdardı; fakat bunların geçmişte hiçbir kazaya neden olmadıkları bilgisi temelinde, her iki sorunu da önemsiz saydı.
Uzun süreli uzay uçuşlarında, sinirlerin gergin olması, radyasyonun daha yüksek düzeylerde tedirginlik, depresyon ve karışıklık yaratması gibi nedenlerle inişte yere çarpma, kaçağı olan uzay elbiseleri veya su kaynağının kaybedilmesi gibi insan kökenli hatalarla karşılaşmak hiç de sürpriz olmaz. Bu hataları sınırlandırma veya ortadan kaldırma yollarını bularak uzaydaki tehlikeli durumları azaltmak ve geçmişte yapılan yanlışlardan ders almak, Mars ve ötesine yapılacak uçuşları daha güvenli hale getirecektir. Biraz da şansla bizim astronotlarımızın Marslı’daki astronot kadar başarılı olmaması için bir neden yok!
Mars’a insanlı yolculuk, burada ele alınan tehlikelerden çok daha fazlasını içermekte şüphesiz. Mars’a gidişin tehlikelerini en iyi anlatan benzetmelerden birine göre, “Mars’a gidişi, yaşanmaz hale gelmekte olan dünyadan sonra bir cankurtaran sandalı olarak görerek yeterince hazırlık yapmadan yola çıkarsak Titanic gemisinin akıbetini bir mutlu son sayma durumunda kalabiliriz!” Yani tehlikeler büyük ve ciddi. Her biri kesin çözümlere ulaştırılmalı ve kesinlikle aceleye yer olmamalı... Bir yandan da Dünya’yı daha iyi ve yaşanır bir yer halinde tutma görevimizi ihmal etmemeliyiz. Çünkü çözümler için, sandığımızdan daha uzun sürelere ihtiyacımız olabilir!