Üstelik bu farklılık seminer katılımcılarının cinsiyet oranları neredeyse eşit olmasına rağmen var. Çalışma kapsamında on ülkede otuz beş akademik kurumda düzenlenen iki yüz elli etkinlik gözlemlendi. Gözlemsel veriye ek olarak araştırmacılar yirmi ülkede yirmi sekiz farklı disiplinden altı yüz civarında akademisyenle (303 kadın, 206 erkek) yaptıkları anketin yanıtlarını inceledi. Akademisyenler seminerlere katılım durumlarını, soru sorup sormadıklarını, kendilerinin ve başkalarının neden soru sordukları ve sormadıklarıyla ilgili görüşlerini bildirdi. Anket, genel olarak herkesin erkeklerin kadınlardan daha fazla soru sorduğunun farkında olduğunu gösterdi. Büyük oranda kadın ve erkek katılımcı kimi zaman sorusu olmasına rağmen sormadığını belirtti. Fakat soru sormamanın nedenleri kadınlarda ve erkeklerde farklıydı. Kadınlar kendini yeterince akıllı hissetmemek, cesaretini toplayamamak, içeriği yanlış anlamış olmaktan korkmak ve konuşmacının yüksek mevkili olması gibi içsel etkenleri daha çok vurguladı. Oysa gözlemsel veriye göre koşullar elverişli olduğunda, örneğin ortalama soru sayısı arttığında, kadınlar soru sormaya daha istekliydi. Diğer yandan ilk soru bir erkek tarafından sorulduğunda, sonraki soruların kadınlar tarafından sorulma oranı düştü.

Çalışmanın başyazarı Alecia Carter, bu problemin cinsiyet klişelerini ortadan kaldıran daha kapsayıcı bir akademik kültürün geliştirilmesiyle çözülebileceğini söylüyor. Örneğin seminerlerde daha fazla soru sorulması, bunun için soru ve yanıtların kısa tutulması, oturum başkanlarının ilk soru hakkını bir kadına tanıması ve soru soranlara cinsiyet ve mevki açısından dengeli şekilde öncelik vermesi teşvik edilebilir. Bu öneriler kadınların görünürlüğünü artırmak amacını taşısa da akademide yeteri kadar temsil edilmeyen diğer gruplar için de faydalı olabilir.