Son dönemde bilimi halkla buluşturan en önemli kavramlardan biri yurttaş bilimi. Giderek yaygınlaşan bu yöntemle insanlar doğada olmanın farklı bir yolunu ve amacını keşfetti. Böylece bilimsel veri toplarken katkıda bulundular, hayvanların avlanmasının önüne geçildi, avcı sayısı azalırken insanların doğayı daha çok sevmesi ve tanıması sağlandı. Herkes yurttaş bilimi yapabilir mi? Peki betonla kaplı şehirlerde yurttaş bilimi yapmak mümkün mü? Bu soruların ve daha fazlasının yanıtını Magma yazarı, Niğde Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Karataş ve Ege Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hasan Yıldırım verdi. Prof. Dr. Karataş yurttaş bilimini “halkın bilimle buluşması açısından çok önemli” diyerek anlatıyor.

Yurttaş Bilimi: Halkın Bilimle Buluşması 1

Prof. Dr. Ahmet Karataş.



Yurttaş bilimi nedir? Nasıl yapılır?

Yurttaş bilimi aslında terim olarak yeni. Ancak birkaç yüzyıldan beri örneklerini görebiliyoruz. İlk kez 1990’lı yıllarda Amerikalı Rick Bonney ve İngiltere’den Alan Irwin tarafından bağımsız olarak tanımlanan bir terim. İngilizcesi: Citizen science. Yurttaş bilimini, öğrenimi dışındaki bir alanda özellikle botanik, zooloji ve paleontoloji gibi dallarda merak salan vatandaşların bilime sunduğu katkılar ya da akademisyenler dışında halkın bilime olan katkıları şeklinde açıklamak mümkün.

Kavram açısından değerlendirildiğinde gerçekten insanlık için o kadar yeni bir terim mi?

Kökeni aslında çok eskilere dayanıyor. Bilim dünyasındaki birkaç önemli isimden bahsetmek istiyorum. Biri, İngiliz fizikçi ve matematikçi Isaac Newton; yerçekimini bulmasıyla tanınıyor. Newton bilimsel bir tabandan gelmiyor. Keza ABD’nin kurucularından Benjamin Franklin de mucit, paratonerin keşfinde geçiyor. Charles Darwin aralarında en çok tanınanı; tıpla başlıyor, teoloji okuyor, 1856’dan itibaren de adını evrimle duyuruyor. Alfred Russel Wallace, “Darwin’in unutulmuş ikizi” olarak bilinir. Yurttaş biliminin en önemli temsilcilerinden. Kendi kendini yetiştirerek dünyanın birçok yerinde çalışmalar yapmış ama bir kısmı yok olmuş. Bu isimler temelde akademik kişiler değil, kendi kendilerini yetiştirmiş meraklı vatandaşlar aslında.

Yurttaş bilimini uygulamanın bir yöntemi var mı?

Nasıl yapılır noktasında doğa tutkusu çok önemli. Örneğin doğadaki bir çiçeğe, böceğe ya da canlıya farklı bir gözle bakınca, değer verince ve öğrendiğin bilgilerle doğa sevgisinin arttığı görülecektir. Tabii internetle ilgili boyutuna da değinmek gerek. Olumsuz etkilerinden hep bahsediliyor ama olumlu boyutuyla bakıldığında, internet yurttaş bilginlerin yetişmesinde son derece faydalı. Vatandaş önce çektiği görüntüleri ya da gözlemleri ilgili internet sitesine yüklüyor, uzmanların onayı teyidiyle tür tanısı veriliyor. Dünyadaki en büyük yurttaş bilginler sitesi şu an itibariyle 1,5 milyon üyesi olan iNaturalist. Bu konuda Türkiye’de de çok sayıda site var. En göze çarpanları 2007’de iş adamı Serhat Tigrel tarafından kurulan TRAKUŞ (Türkiye’nin Anonim Kuşları), 2009’da yayına başlayan ve memelilerle ilgili veri toplayan TRAMEM (Türkiye’nin Anonim Memelileri) ve 2010’da erişime açılan TRAKEL (Türkiye’nin Anonim Kelebekleri). Mehmet Hanay tarafından 2013’te kurulan, bilim kurulu başkanlığını yaptığım Doğal Hayat’ın bin kadar üyesi var. Yaklaşık 40’ı akademisyen, kalanı yurttaş bilginlerden oluşuyor.

Bilimsel yayın yapmayan yurttaş bilimciler literatürde kabul görüyorlar mı?

Önceleri pek çok meslektaşımız yurttaş bilimine tereddütle baktı, hatta uzak durmayı tercih etti. Ama son 10-15 yıldır kabul görmeye başladı. Dünya çapında birçok bilimsel dergi, literatür sınıflarına internet kaynaklarını da ekledi. Doktora ve yüksek lisans tezlerinin yazıldığı enstitüler, internet kaynaklarını kabul etti. Ama çalışmalara hassasiyetle yaklaşmak lazım. Bitki, hayvan, mantar gibi canlıların fotoğraflarının uygun açıdan çekilmesi çok önemli; bazı zamanlar fotoğrafla, boyutunu ve özelliğini tam olarak yansıtamayabiliriz. Örneğin dağ mukallidi ve ak mukallit. İkisi arasında morfolojik birçok fark var ama dağ mukallidi kuyruğunu yana doğru sallarken ak mukallit kuyruğunu yukarı aşağı sallıyor. Bunu fotoğrafta görmek çoğu zaman mümkün değil. Fotoğraftan incelendiğinde ikisi karışabiliyor. Veya böceklerde üreme yapısını görmek gerekli. Örneğin Nalburunlu yarasanın ülkemizde beş türü var. Bunların burnunda nal benzeri yapının ortasında yapraksı çıkıntılar olur. Sağından, solundan ve karşıdan çekilmesi gerekir ki tanımlayabilelim. Bu nedenle fotoğraf ve video paylaşımlarında hassasiyet göstermekte yarar var. Şimdilerde fotoğraflarda koordinatlar da yazıyor. Nadir bir canlının aktivite saatini belirlerken saat de önemli. Literatürde önem görmesi de uzmanların onayından sonra mümkün.


Yurttaş Bilimi: Halkın Bilimle Buluşması 2

Akyanaklı Arapbülbülü (Pycnonotus leucotis), Basra Körfezi'nden Pakistan'a ve Hindistan'ın kuzeybatısından Himalayalar'a kadar dağılım gösterir. Türkiye'deki ilk kayıtları önce Birecik (Şanlıurfa) sonra Şırnak'tan oldu.



Yurttaş bilimini, bilimi halka yaymanın bir yolu olarak nitelendirebilir miyiz?

Kesinlikle. Yurttaş bilimi, halkın bilimle buluşması ve katkı vermesi açısından çok önemli. Önceden insanlar, doğada olmanın en önemli yollarından birini avcılık olarak görüyordu. Ama artık av değil, fotoğraf, video veya dürbünle yapılacak gözlemle ve bilimsel temele oturtarak doğada olmanın farklı bir yolunu keşfetti. Giderek yaygınlaşan bu keşifle, hayvanların avlanmasının önüne geçildi, avcı sayısı azalırken insanların doğayı daha çok sevmesine ve tanımasına yol açıldı. Doğadaki canlılara artık daha bilinçli bakılıyor. Vatandaş, tür düzeyine inip daha dikkatli gözlemlerle tanıyabiliyor, öğrendikçe yeni bulgular gönderiyor. Örnek vermek gerekirse Veysel Kahraman, 2009’da TRAKUŞ’a katıldığında hemen her kuşun türünü soruyordu. Zamanla kendini çok iyi yetiştirdi ve son 5-6 yıldır TRAKUŞ’un en faal kuş tanımcılarından biri. Ülkemizdeki 485 kuş türünün 400 kadarını bizzat gördü ve hepsini tanımlıyor. Aynı şekilde Emekli Hekim Zafer Kurnuç ile Öğretmen Mehmet Ünlü de en faal tür tanımcılarımızdan. Böyle birçok arkadaşımız var.

Özellikle büyük şehirler, yeşilin neredeyse olmadığı, yaşam alanlarının yok edilmesi yüzünden hayvanların yaşayamadığı yerler. Bunlara rağmen şehirlerde yurttaş bilimi yapılır mı?

Kesinlikle yapılabilir; örneğin 10 binden fazla türün kayıtlı olduğu www.dogalhayat.org başta olmak üzere tüm siteleri incelediğimizde, en çok kayıt gelen yerlerin başında İstanbul var. Üçüncü köprünün ayaklarındaki köyler, birçok Karadeniz köyünden daha doğal konumda varlığını sürdürüyor. Riva, Şile, Çatalca taraflarında Anadolu köylerini andıran hatta daha doğal yapıdaki yerler mevcut ancak her geçen gün tarım alanları betonlaştırılıyor. Buna rağmen Riva’nın sırtlarında, tepelerinde birçok nadir tür görülebilir. Öte yandan canlıların bir kısmı şehre uyum sağlamış durumda. Mesela dünyanın en hızlı canlısı, saatlik hızı 350 km’yi bulan gök doğan, yüksek binaların tepelerinde üremeyi tercih ediyor. Eşimle birlikte balkon faunasını kaydediyoruz. Balkonda otururken geçen türleri not ediyoruz, turnalar var, küçük kumrular, arıkuşları, ebabiller… Birçok kuş türünden bahsetmek mümkün. Bazı arkadaşlarımın 150’nin üzerinde balkon kaydı var. Tabii şehirlerin büyümesi ve yeşilin azalması son derece üzücü. Bir zamanlar İstanbul’un ortasında kaydedilen hayvanlara bakınca, Trakya gelengisi Okmeydanı’nda tanımlanmış ama şimdi çayır çimen bile yok.

Gelecekte yurttaş bilimi, ana akım bilime ortak olabilir mi?

Ortak olacağını pek sanmıyorum. Rehbersiz ve akademik destek olmadan tek başına gitmesi biraz zor.

Yurttaş bilimi, zooloji açısından nasıl bir önem taşıyor? Zooloji, halkın katılımı açısından uygun bir alan mı?

Kesinlikle uygun bir alan; hatta yurttaş bilimi içinde ilk sırada zooloji yer alıyor. Zooloji, 1700’lü yıllardan itibaren dikkat çekmeye başlamış. Geçen süre içerisinde de kuşlar, seslerinin güzel olması ve görselliğinin alımlı olmasıyla dikkat çekerek en iyi bilinen canlı grubu olmuş. Ardından bilinen en iyi grup, böceklerin en gösterişlileri kelebekler. Zooloji birçok alt başlığa ayrılır, akla sadece hayvan sistematiği gelmemeli. Mikroskopta inceleme yapan vatandaşlar da mevcut.

Yurttaş biliminin olumsuz yönleri var mı; güvenilirlik, denetimsizlik gibi?

Olumsuz yanları elbette var; özellikle bilgi çarpıtma noktasında. Zira bilginin aşırılması, saptırılması ve yanıltma yöntemleri vatandaş için de bilim insanı için de mümkün. Güvenilirlik kısmı bazen tereddüt ettirebiliyor; Doğu Karadeniz’den bilinen bir türün Tunceli’den bulunması gibi. Ama baktığımızda kayıtlarımız sağlam, kişiyi tanıyoruz, biraz coğrafya bildiğiniz zaman da bunun olabileceğini anlıyorsunuz. Kendi çekmediği fotoğrafı atanlar da çıkıyor. Erciyes’in eteğinde kunduz buldum, diyen biri vardı mesela. Nasıl bulduğunu sordum. “Sultan Sazlığı’nda kamp kurmuştum, orada gördüm” dedi. Neresi olduğunu sorunca “sen gidemezsin, ekipmanla çıkılır” yanıtını verdi. Ama Sultan Sazlığı düzdür, orayı bile bilmiyordu.

Yurttaşların katkıları bir mekanizmayla denetleniyor mu?

Denetim yapılıyor aslında. Ben bu sitelerde tür tanımcısıyım; benim gibi onlarca akademisyen var. En az iki onay lazım, tek onay yetmiyor. Yetmediği gibi ikinci kişinin de bana katılması gerekli bu türü onayladığına dair. İki kişi farklı düşünüyorsa üçüncü kişiye gidiyor. Ondan gelecek yanıta göre kabul alıyor. Tartışmalar sürüyorsa o durumda tanımlayamadığımızı söylüyoruz. Örneğin geçenlerde yaz ördeği kayıtları geldi; en son 2011’de görülmüştü. Şu an için en nadir tür. Türkiye’nin sınır bölgesinden gelmiş. Arkadaşlara sorduk, Macar ördeğiyle karıştırılmış. Bu şekilde denetim mümkün. Fotoğraflar yetersiz olduğunda da kayıt kafamıza yatmadığında da onay almayan çok sayıda kuş var. Bırakın onlarca, yüzlerce tanımsız kalan fotoğraf mevcut. En az iki tanımcının onay vermesi, denetim mekanizmalarının başında yer alıyor.

Yetişkinler ve çocuklar, zooloji kapsamında, yurttaş bilimine nasıl yönlendirilebilir?

Çocukların yönlendirilmesi çok önemsediğim konulardan biri. Facebook üzerinden canlıları tanıtmaya çalışıyorum. TRAKUŞ’un yıllık arazi faaliyetleri, kampları oluyor. Oralarda da ilkokul, ortaokul çocuklarına kuşlar ve kuş gözlemciliği üzerine sunumlar yapıyoruz. Neden çocuklar bu kadar önemli? Malum belli bir yaştan sonra bir değişiklik mümkün değil. Ama çocukları şimdiden doğa sevgisiyle yetiştirmek, gelecekte ülkemizin ve doğamızın korunması açısından son derece önemli. TRAKUŞ’tan Ömer Furtun’un KuşBul isimli oyunu var. Bu oyunla çocukların vakitlerini boş veya kötü geçirmesinden ziyade yapıcı ve doğa sevgisiyle iç içe olabilecekleri bir oyun oynamaları mümkün oldu. TRAKUŞ’un da katkısıyla Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından iskambil kartları boyutlarında kartlar tasarlandı. Her bir tür, Türkiye’de bulunduğu yerler ve kısa özellikleriyle tanıtıldı.


Botanik bilimine önemli katkılar sunan bazı yurttaş bilginleri tanıtan "Yurttaş Bilimi: Doğanı Tanı" yazısı için burayı tıklayın.