6 Şubat depremleri sadece Malatya’dan Hatay’a uzanan coğrafyada birtakım faylarının kırılmasına yol açmadı. Aynı zamanda kapitalist sistemin, doğanın dinamikleri ve işleyişi arasındaki uzlaşmaz çatışmanın daha da şiddetlendiği bir dizi sonuca yol açtı. Ülkemizde öteden beri çarpık bir biçimde gelişen kapitalist ekonominin, sosyal ve kültürel alandaki izdüşümleri de birer birer kırılarak yıkımın daha da şiddetlenmesine yol açtı.

Deprem bölgesi Hatay dışında Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş gibi iller, uzun süredir özellikle tekstil sektörü olmak üzere, sanayinin hızla yoğunlaştığı bir bölge haline gelmiş ve sayısız tekstil organize sanayi bölgesi oluşmuştu. Bu duruma koşut olarak çoğunluğu asgari ücretle çalışan, köyden kente göçen insanlarla dolmuştu. Son 20 yılda zirveye ulaşan inşaat sektörü, bu gelişimin etkisi ile çok katlı konutlardan oluşan yeni yerleşimler yarattı ve bunlar eski şehirleri saracak biçimde kuşattı. Konutların barınma için değil de yüksek kâr getiren rant aracı haline dönüşmesiyle birlikte insanlar, başta çiftçisi ve köylüsü, tarımsal üretimden elde ettikleri kazançlarını banka kredileriyle birleştirerek kentlerde konut alarak rant sağlama hevesine girdiler. Böylece kış aylarında köylerini boşaltarak kentlerde daha konforlu fakat üretimden kopuk ve hatta sırf tüketici olarak yaşamaya başladılar. Köyde süt, peynir, yağ, yoğurt sağladıkları ineklerini satıp şehirde bunları satın alır oldular. Tarımsal üretimden elde ettikleri kazancı kendi üretimlerini artırmak ya da daha verimli hale getirmek için altyapılarını iyileştirme ve daha konforlu evler yapma yerine kısa sürede tatlı kârlar sağlayan arsa, otomobil ve konut rantına yatırdılar. Bu yönelişte tarımsal üretimlerinden yeterli kazanç sağlayamamaları önemli bir etmen oldu. İşte bu çarpık gelişmenin yarattığı büyü, 6 Şubat depremi ile bir anda dağılıp gitti. On binlerce insan kazançlarını ve emeklerini yatırdıkları binaların altında can verdi. Sağ kalanlar da uzun yıllardan beri biriktirdiği kazançlarını, yatırım aracına dönüşen konut veya dükkân gibi gayrimenkule yatıran kentli, köylü, küçük esnaf ya da orta sınıflar, bir anda depremin yıkımı yanında, bunların değerinin sıfıra inmesini yaşamış oldular.

Yaşamın Doğasına Darbe 1

Malatya’nın güneyinde Beydağı’na doğru uzanan Derme Vadisi’nde yer alan kadim yerleşim yerlerinden Çırmıktı (Yeşilyurt) ilçesi, özgün yaşam biçimi ve mimarisiyle bilinmekteydi. Ancak son depremde kendine özgü evleri ve sokakları harabeye dönüştü. Roma Dönemi’ne kadar uzanan tarih, yok olmanın eşiğine geldi.

ŞEHRİN BÜYÜSÜNE KAPILMAK

Bu bölgede yaşamam nedeniyle bu yıkımı en somut biçimde gördüğümü söyleyebilirim. Birkaç gün önce Adıyaman’ın Tut ilçesi yakınlarındaki köylerde gördüklerim yukarda anlattıklarımı yalın bir şekilde gösteriyordu. Bölge sakinleri yıllardır incir, Antep fıstığı ve kuru dut üretimi yanında civar illerde mevsimlik işçi olarak çalışıp elde ettikleri kazancı Adıyaman merkezde ev alarak değerlendiriyordu. Kışın o konforlu kentlerde yaşama modasına uymalarının bedelini depreme yüksek binalarda yakalanarak birçoğu canları ile ödemişlerdi. Hızla köylerine dönmüşler köy evlerinde ya da avlusuna kurdukları çadırlarda güvenli barınmayı sağlamaya çalışıyorlardı. Konuştuğumuz hemen her insan birçok yakınını depremde kaybetmenin acısını yaşarken sohbetlerimiz dönüp dolaşıp şehirde yaşamanın büyüsüne kapılmanın yarattığı sonuçlara geliyordu. Bir anda herkesin köylere akın ettiğini ve buralara yerleşmenin yolarını aradığını konuşurken yaşlı kadınlardan birinin “eskiden şehirde evi olmayana kız vermezlerdi, bundan sonra köyde evi ve ineği olmayana kız vermeyecekler” diyerek durumu özetledi. Bu sözü açmak için onlarca sayfa yazılabilir ama belli ki deprem gerçeğini yaşayan insanların bilinçaltına şu gerçeğin yerleştiği gözleniyor. “İnsanların yaşamında en büyük güvence ve zenginlik toprağa ve suya yakın olma” gerçeğidir. Kentlerde büyük yıkımın sonucunda kapitalizmin renkli rüyası bir anda kabusa dönüşünce bırakın inşaat rantından gelir elde etmeyi insanların çok büyük bir kısmı barınma olanaklarını yitirip çadır ya da konteyner hayatına sığınmak zorunda kaldı. Çoğunluğun batıya ya da Akdeniz illerine göçünün etkisiyle bu kez de bölgede önemli bir boyutta bir işgücü kaybı yaşandı. Bu nedenle organize sanayi bölgelerinde üretim önemli ölçüde sürdürülemez duruma geldi. Bölgedeki kentlerin nüfusunun 40-50 binlere düştüğünü söylersek sorun daha da net gözükebilir. Bu göçün sonucunda yüzlerce yılda oluşan kentlerin sosyal ve kültürel dokuları ve bu dokuların oluşturduğu sosyal yaşam da bir anda çökmüş oldu. Öyle ki bazı yerlerde son on yılda yerleşen Suriye ve Afgan nüfusun ağırlığı daha çok hissedilir hale geldi.

Yazının devamını okumak için indirme linkleri:

PDF:

https://www.magmadergisi.com/belgeler/magma-deprem-ozel-sayisi.pdf

Zip:

https://www.magmadergisi.com/belgeler/magma-deprem-ozel-sayisi.zip

Dergilik:

https://dergilik.com.tr/magazine/magma-dergisi-ozel-sayi-2023-yili-0/79775

Dmags:

https://dmags.net/yayinlar/magma-dergisi/deprem-ozel-sayisi/15397