Ankara Polatlı’da Haziran 2019’da bir hafta süren yağışlar sonrasında 60 bin dekardan fazla tarım arazisi zarar görmüştü. Geçtiğimiz hafta da kum fırtınası yaşadı. Ankara Valisi Vasip Şahin’in fırtınada uçuşan cisimlerden dolayı altı kişinin yaralandığını duyurduğu kum fırtınası birçok tartışmaya konu oldu. Bütün bu krizler ne anlam ifade ediyor? Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam’a kulak verelim: “Polatlı’daki olay bu mevsimde görülebilecek doğal olaylardan bir tanesi. Toprak uzun zamandır kuru olduğu için biraz sert hava koşullarında bu denli olayları beklemek doğal. Yerel boyutlarda oluşacak bir hortum yerdeki kuru toprağı hareketlendirir ve eğer hava akımının güzergâhında da yerleşim varsa sonuçta böyle manzaralar oluşabilir. Polatlı'da yaşayanlar için muazzam olsa da bu hadisenin kapsamı çok yerel ölçeklerde olduğu için uydu bazında fark edilememiştir. Halbuki toz taşınımı denilince aklımıza Sahra kökenli tozların taşınması gelmelidir. Küresel anlamda ve boyutta etkileri olabilecek toz taşınımları böyledir ve tipik bir toz taşınımının boyutları en azından birkaç Türkiye boyutunda olmaktadır.”
“Polatlı Ovası’nın bozkırı önce tarımla yok edildi, sonra tarımla kendisini yok eder hale geldi.”
Enerji ve İklim Uzmanı Önder Algedik ise bu olayı değerlendirmeden önce Polatlı’yı incelememiz gerektiğini vurguluyor: “Polatlı Ovası tarımsal alanların baskısı altındadır. Daha çok üretim için bozkır neredeyse tamamen yok edilmiş, her alan tarıma açılmış. Tarımsal baskı bozkırı yok ettikçe kendini de yok ediyor. 2004’de 53 bin hektara yakın olan meyve ve sebze dikili alan 2017’de 43 bin hektar seviyesine düştü. Tahıl ekili alan da aynı dönemde 197 bin hektardan 173 bin hektar seviyesine düştü. Özetle Polatlı Ovası’nın bozkırı önce tarımla yok edildi, sonra tarımla kendisini yok eder hale geldi. Böylesi bir yıkımı küresel ısınmayla birleştirdiğimizde resim netleşecektir. Nitekim ‘İklim Değişikliğinin Tarıma Etkisi Konusunda Ankara Polatlı İlçesi’ndeki Çiftçilerin Algı ve Uyum Düzeyleri’ adlı çalışma yağışların azaldığını, sıcaklığın arttığını Polatlı özelinde ortaya koyuyor.”
Algedik, Polatlı’nın arkasında yatan iklim politikasına dikkat çekiyor: “Türkiye 2002-2019 yılları arası 550 milyon ton asfalt serdi. Bu serilen asfalt toprağın üstünü örttü, su ile ilişkisini kesti. Üstünden geçen araçlar da daha çok iklimi değiştiren yakıtların yakılmasına yok açtı. Aynı yıllar arasında 916 milyon ton çimentoyu döktü. O da aynı şekilde toprağın üstünü örttü, su ile ilişkisini kesti. Üstündeki yapılar daha çok petrol, kömür ve gaz tüketimine yol açtı. Atmosfere yaklaşık 7 milyar ton sera gazını saldı. Bu miktar, atmosferdeki karbondioksiti milyonda 0,9 parça artırmak için yeterli. Ağustos 2020’de karbondioksit yoğunluğunun milyonda 412,55 parçacık olduğunu düşündüğümüzde bu çok ciddi bir şey!”
Algedik, Polatlı’daki durumun sadece kum fırtınası ve su baskınları örnekleriyle anlaşılamayacak kadar karmaşık olduğunu anlatıyor: “Türkiye 2018 yılında 41.7 milyon ton asfalt sermiş, 64,4 milyon ton çimento dökmüş, bu işler için doğadan 133 milyon ton malzemeyi dağları, ovaları, ormanları yok etme pahasına kopartmış. Üstüne 122,7 milyon ton kömür yakmış ve atmosfere 520,9 milyon ton seragazı salmış. Daha ne olsun?”
İklim Krizine Giden Yol
Peki, bu durum iklim krizinin habercisi mi? Bu soruyu, Cemal Saydam Amerika’daki yangınları örnek göstererek cevaplıyor: “Polatlı’daki olay sadece bizi ilgilendiren bir olaydır ve engellenmesi de imkânsız bir süreçtir. Keza ABD gibi bir teknolojinin dahi engel olamadığı yangınlar da bu denli olaylardır. Bu yangınlar her sene Sibirya'da da oluşmakta ve devasa boyutlarda duman üretmektedir. Bütün bunlar iklimsel değişimin bir parçası da olabilir ancak bunu anlamamızın imkânı yoktur.”
Saydam, iklimsel gerçeklikleri tartışmak için senelerce veri toplanması gerektiğini savunuyor: “Geçmişteki iklim değişiklikleri süreçlerine bakarsak değişimlerin izlenebilmesi için yani küresel ısınma veya soğuma hakkında herhangi bir fikir öne sürebilmek için geçmesi gereken süreçlerin en azından birkaç bin sene olması gerekmektedir. Belki de şu an sıcak bir dönemden geçiyor olabiliriz ancak bunu anlamak için 2020 yılında değil, 3020 veya 4020 yılında olmamız gerekmekte. O dönemde yaşayanlar bizler için bak şunu yaşamışlar ancak fark edememişler diyeceklerdir. Bunun nedeni, iklimsel süreçlerin gerektirdiği zaman süreçleri.”
Önder Algedik’e göreyse kum fırtınası, iklim krizi ve Türkiye’nin iklim politikasıyla bağlantılı: “Bilim çok açık ki aşırı iklim olaylarının artarak devam edeceğini ortaya koyuyor. Politikalar ise bu yıkım ile artışın ivmelenerek devam edeceğini söylüyor. COVID-19 salgını ise bırakın fosil yakıtları, enerjimizi bile boşa harcamamızı söylüyor. Polatlı meselesi göründüğü gibi tek başına bir felaket değil, çok daha fazlası.”