Dünyaya, doğaya ve tüm canlılara sadakatin öncüsü olarak pek çok ilke imza atan Doğa Derneği, son dört yılındaki çalışmalarını anlatan faaliyet raporunu yayımladı. Doğa’nın Dört Yılı: Doğa Derneği 2018-2021 Faaliyet Raporu’nda meşe ormanlarından biyolojik çeşitliliğe, doğanın döngüselliğinin zarif takipçiler kuşlardan doğa kültürüne kadar pek çok konu yer alıyor. Bu çalışmaları konuştuğumuz Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç, 18 yıldır pek çok ilke imza atan ve doğa kültürünün yayılmasına öncülük eden Doğa Derneği’nin sırrını “doğaya duyduğumuz aşkın her şeyin önünde olması, diğeri ise destekçilerimize duyduğumuz vefa borcu” olarak nitelendiriyor.

“Doğanın, yaprakların üzerine, ırmakların kıyılarına, bulutların izlerine yazılmış ve çiğnenmesi yıkıma neden olacak hakları vardır. Dernek, doğanın hakkını, insanlığın yazı diline tercüme etmeyi kendine amaç edinmiştir; çünkü doğa hakkı, insanlar, diğer canlılar ve onlarla birlikte herkes için evrensel uyumun kaynağını oluşturur.” Son dört yıldaki (2018-2021) çalışmalarınızı anlattığınız faaliyet raporunuz bu sözlerle başlıyor. Bu dört yıllık serüveniniz nasıl geçti?

Geçtiğimiz dört yılda hem sevinçler hem üzüntüler yaşadık. Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin yok edilmesine üzülürken, Gediz Deltası’ndaki yaşamı yok edecek dev yol projesini durdurmayı başardık. Hatta Gediz Deltası’nın UNESCO Dünya Mirası adayı olması için bir süreç başladı. Geçtiğimiz yıl, doğa koruma ve doğanın kültürü içeriklerinden oluşan bir konu kütüphanesi olan Doğa Kütüphanesi’ni açtık. Zeytin ormanlarının bir eko-sistem olduğunu ve değerini dünyaya anlatmayı başardık ve bu zeytinliklerin yağları ‘Presidium’ olarak tescillendi. Doğa koruma çalışmalarımız için bağımsız gelir kaynağı olarak tasarladığımız Yavaş Dükkan, bu süreçte gelişti ve pandemi devam ederken çalışmalarımızın kesintisiz sürmesini sağladı.

Doğa’nın Dört Yılı 1

Doğa Okulu'nda kurs.

Bu süre zarfında öne çıkan çalışmalarınıza değinmek istiyorum. Öncelikle Önemli Doğa Alanları (ÖDA) Güncelleme Programı’ndan başlayalım isterseniz. ÖDA’lar neden önemli? Bu program kapsamında neler yapıyorsunuz?

ÖDA’lar gezegenimizdeki biyolojik çeşitliliğin ve hassas habitatların korunması için mutlak surette korumamız gereken alanlar. Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) ÖDA yöntemini, korumada öncelikli alanların belirlenmesi için 2016 yılından bu yana uluslararası standart olarak kabul ediyor. İlk ÖDA envanterini 2005 yılında pek çok akademisyen ve sivil toplum kuruluşu (STK) ile birlikte iki cilt olarak yayınlamıştık. Şu an dünyanın pek çok ülkesi biyolojik çeşitliliğini korumak için ÖDA’larını belirlemeye başladı. Biz de bu program kapsamında ÖDA envanterimizi yenilemek üzere çalışmalarımıza başladık. Tehlike altındaki tür listelerinin güncellenmesi ve bu türlerin güncel durumlarının belirlenmesi için çalışıyoruz.

Bu noktada tüm Akdeniz Havzası’ndaki en önemli sulak alan ekosistemlerinden biri olan Gediz Deltası Önemli Doğa Alanı’nı da anmak gerek…

Gediz Deltası, nüfusu 4 milyonu aşan İzmir metropolünün içinde yer alması ve barındırdığı farklı habitatlar sayesinde binlerce canlıya yaşam ortamı sunması sebebiyle uluslararası öneme sahip. Flamingoların dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unun yaşadığı bu alan, nesli tehlike altına girmeye yakın olan tepeli pelikan ile nesli tehlike altında olan Akdeniz foku ve Caretta caretta deniz kaplumbağasının birlikte yaşadığı nadir alanlardan biri. Önümüzdeki yıllarda, Gediz Deltası’nın UNESCO Dünya Doğa Mirası ilan edilmesini bekliyoruz ve çalışmalarımızı bu doğrultuda sürdürüyoruz.


“Doğanın dilini okuyup yazmak, onun sevinç kaynaklarından beslenmek ve doğayı çoğaltmak için bir araya geliyoruz.”


Faaliyet raporunda Doğa Okulu’nu da şöyle anlatıyorsunuz: “Doğa Okulu’na göre doğa düşünür, yazar, çizer. Bu düşünceler kâğıtlara düşen mürekkep lekelerine değil, dağlardan denizlere savrulan nehirlere, milyarlarca canlının ahenk içindeki yaşamına, atomun çekirdeğine ve evrenin sonsuzluğuna kazınmıştır. Doğa Okulu, doğayı aracı kullanmadan okumanın ve çoğaltmanın pesindedir. Bu, ancak doğanın döngüsel mantığını kavramakla mümkündür. Nihayetinde, insan doğanın ta kendisidir.” Doğa Okulu aslında kendimizi tanımanın bir aracı olabilir mi?

Doğa Okulu, özümüzü doğanın içinde aradığımız, anlamlandırdığımız ve düşünme biçimimizi sorguladığımız bir süreç. Hazır bilgilerin üretildiği ve karşıtlıktan beslenen bir yer olmak yerine, bütünsel idrakın peşinde olan, düşüncelerin de hareket halinde olduğu bir üretim yeri. Dolayısıyla, doğanın dilini okuyup yazmak, onun sevinç kaynaklarından beslenmek ve doğayı çoğaltmak için bir araya geliyoruz. Bu süreçte, kendi içimizde pek çok değişim yaşıyor ve bunu paylaşıyoruz.

Doğa’nın Dört Yılı 2

Gediz Deltası flamingolara ev sahipliği yapan önemli sulak alanlardan. Fotoğraf: Mahmut Koyaş.

Neler yapılıyor Doğa Okulu’nda?

Pandemi öncesine kadar, her yıl yüzlerce katılımcının kendi kültürü ve deneyimiyle birlikte katıldığı çeşitli kurslar düzenledik. Kuş Okulu, Su Okulu gibi üzerinde uzun zamandır çalıştığımız konuları yeni bakış açılarıyla ele aldığımız, aynı zamanda zeytin ormanları ve Kadim Üretim Havzaları gibi son dönemde derinleştiğimiz kavramların üretildiği bir dönem geçirdik. Bu yıl dijital araçlar yoluyla doğa hakkı, doğa okuryazarlığı, yerelde doğa koruma gibi kavram ve yöntemleri doğa sohbetleri serimizle devam ediyoruz. Önümüzdeki dönem için yeni içerik ve yöntem hazırlıkları yapıyoruz.

Kuşlar, tehlikedeki türler, Önemli Doğa Alanları, Önemli Kuş Alanları ve Kadim Üretim Havzaları başta olmak üzere biyolojik çeşitliliğin korunması, doğa kültürü, doğa felsefesi, doğa okuryazarlığı, doğan sanatları gibi konulardan oluşan Doğa Kütüphanesi var bir de. Böyle bir kütüphane kurma fikri nasıl yeşerdi?

Doğa koruma ve doğa kültürü konularındaki kaynaklara ulaşım sınırlı. Bazı yayınlar, sivil toplum kuruluşlarının arşivlerinde saklı, bazıları ücretsiz edinilemiyor. Bu nedenle, bu konulara meraklı araştırmacılar için bir kütüphane ihtiyacı vardı. Bu ihtiyacı gidermek için Türkiye’deki ilk doğa koruma konulu kütüphanesinin kurulması amacıyla başlattığımız imece sonucunda Doğa Kütüphanesi doğdu. Derneğimizin onursal üyesi Tansu Gürpınar’ın, Magma Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek’in, derneğimizin kurulduğu günden bu yana bir parçası olan Güven Eken’in kişisel kütüphanelerindeki kitapları Doğa Kütüphanesi’ne bağışlamasıyla kütüphane hayalimizin tohumu filizlenmiş oldu. Şu anda kütüphanemizdeki birçok nadir yayına dogakutuphanesi.org adresi üzerinden dijital olarak ulaşılabiliyor. Ayrıca Doğa Kütüphanesi’nin içeriği, tüm dünyadaki kütüphanelerin bağlı olduğu uluslararası bir ağda araştırılabiliyor.

Doğa’nın Dört Yılı 3

Doğa Okulu'nda iftar imecesi.

Doğa Kütüphanesi, Türkiye’nin ilk doğa koruma konulu kütüphanesi olma özelliği taşıyor. Ancak yeri İzmir’de. Bu doğa araştırmacıları için bir dezavantaj olmuyor mu? Kütüphaneyi kullanmak isteyenler nasıl erişebiliyor?

Kütüphaneyi hangi şehre kursak, diğer şehirlerde yaşayanlar için dezavantaj aslında. Fiziksel imkânlarımız İzmir’de el verdiği ve Doğa Okulu burada olduğu için kütüphanemiz de burada. Araştırmacılar için kütüphanemiz ücretsiz olarak erişime açık. Şehir içi ulaşım ve köyde konaklama için de imkânlarımız dâhilinde destek olmaya çalışıyoruz. Hedefimiz, olabildiğince çok yayını dijitalize edip kütüphanemizi dijital ortamda daha fazla araştırmacı için erişilebilir kılmak.


“Doğa Derneği farklı düşüncelerin peşinden gitmek, yeni kavramlar üretmek ve yeni yapılar denemek konusunda kendini sınırlamıyor ve korkmuyor.”

 

Doğa Kütüphanesi, Yavaş Dükkan, Doğa Okulu… Doğa Derneği, 18 yıllık yaşamı boyunca diğer sivil toplum kuruluşlarından farklı olarak pek çok ilke imza attı ve doğa kültürünün yayılmasına öncülük etti. Bunca sene ayakta kalmanızın nedeni bu olabilir mi? Ya da başka sırlarınız var mı?

Ne hoş bir değerlendirme... Doğa Derneği oldukça cesur bir kurum. Farklı düşüncelerin peşinden gitmek, yeni kavramlar üretmek ve yeni yapılar denemek konusunda kendini sınırlamıyor ve korkmuyor. Bunca sene ayakta kalmamızın iki nedeni var: İlki, doğaya duyduğumuz aşkın her şeyin önünde olması, diğeri ise destekçilerimize duyduğumuz vefa borcu. Her STK gibi biz de pek çok zor dönem geçirdik, lakin destekçilerimiz ve doğamız sayesinde zor dönemleri atlatmayı başardık.

Kurulduğunuz günden beri Anadolu’daki hassas alanların ve nesli tehlike altındaki türlerin korunmasını amaçlıyorsunuz. Ancak çalışmalarınızın temelinde hep kuşlar var. Kuşları korumak doğayı korumak demek mi?

Kuşlar, doğadaki değişimlerin göstergeleri olarak kabul ediliyor. Bir alanın ekolojik olarak iyiye mi yoksa kötüye mi gittiğini kuşların durumuna bakarak hızlı bir şekilde tespit edebilirsiniz. Kuşlar için önemli alanların pek çoğu aynı zamanda diğer türler için de önemli. Bu nedenlerin yanı sıra, kuşlar derneğimizin kuruluşunda temel rol oynuyor. Dolayısıyla onlara sadakatimiz de devam ediyor.

Doğa’nın Dört Yılı 4

Doğa Derneği'nde küçük akbabaları koruma projesi yürütülüyor.

Peki, doğanın hakkını nasıl savunabiliriz?

İlk olarak doğanın dilini çözmek için yola çıkmamız gerek. Doğayı kitaplardan değil, bizzat kendisinden dinlemekle, doğayı aracısız görmekle başlamalıyız. Ardından doğanın kültürüne göre yaşamlarımızda değişimler başlatmamız kaçınılmaz. Bunların sonucunda da doğanın hakkını savunmak için yapabileceğimiz çok şey olduğunu göreceğiz. İlk olarak, doğanın bir parçası olarak yaşayan köylerin savunmalarına destek olabiliriz. Yerelde yaşam için çırpınan pek çok insan ve sivil inisiyatif var, onlara çeşitli konularda destek sağlayabiliriz. Dilekçe yazmak, resmi kurumlardan bilgi istemek, suç duyurusunda bulunmak gibi pek çok vatandaşlık hakkımız var ve bu haklarımızı doğanın hakkını savunmak için kullanmak elimizde.

Yereldeki insanlarla çalışmak savunmada nasıl bir rol oynuyor?

Doğanın en başarılı savunucuları bizzat doğanın kültürüyle yaşayan cesur insanlar oluyor. Dolayısıyla yereldeki insanlarla dayanışma içinde olmadan zaten olumlu sonuç almak çok zor. Bizim gibi kurumların asıl görevi savunmada olmak değil, yaşamı savunanlara destek olmak ki günümüz koşullarında yerelde doğayı destekleyerek üretim yapmanın kendisi de bir savunma sayılabilir. Bu nedenle, bu üretim biçimlerini korumak da önceliğimiz.

Doğa’nın Dört Yılı 5

Taşlıca Kadim Üretim Havzası. Fotoğraf: Mahmut Koyaş.

Bundan sonraki projeleriniz neler?

Bir süre önce canlandırdığımız gönüllülük programımızı geliştirmek istiyoruz. Bu yıl Gediz Deltası’ndaki kuş araştırmalarımızın neredeyse tamamına gönüllülerimiz dâhil oluyor. Doğa koruma çalışmaları için amatör veya profesyonel daha fazla yetişmiş insan olması hedefimiz. Doğa Okulu için yeni bir hazırlık içindeyiz. Pratikten çok düşünme üzerine kurgulanmış, daha fazla felsefeyle ve sanatsal üretimlerle dolu yeni bir dönem amaçlıyoruz. Kadim Üretim Havzaları çalışmalarının yeni iş birlikleriyle yaygınlaşmasını aynı zamanda bu alanlarda iklim krizine yönelik var olan bilgi ve yöntemlerin ortaya çıkarılması için çalışacağız. Nesli tehlike altında olan türler ve habitatların yaşaması için süregelen çalışmalarımıza devam ediyoruz ve Önemli Doğa Alanları envanterimizi güncellemeyi hedefliyoruz.