Türkiye’nin biyolojik çeşitliliği birçok özelliği sayesinde oldukça zengindir. Üç kıtanın birleştiği konumu, farklı iklim rejimlerinin görülmesi, üç ana bitki coğrafyasına sahip olması, 8.000 kilometreyi aşan kıyı şeridi, tatlı, tuzlu, acı sulak alanları, farklı habitatları bulundurması, kuzeyden güneye, batıdan doğuya doğru değişen yükselti basamakları ve başkaca özellikleri barındırması bu zenginliğin ana nedenlerini oluşturur. Biyolojik çeşitliliğin bu denli zenginliği aynı zamanda kuş çeşitliliğine yansır.

Türkiye’nin kuzeyi Avrupa’nın devamı olan ormanlarla örtülüdür. Buna karşılık Asya’nın içlerine kadar uzayan bozkır ve yarı çöller Anadolu’nun iç, doğu ve güneydoğu kısımlarını kapsar. Güneyinde ise Akdeniz’in karakteristik bitki örtüsü yer alır. Bütün bu farklı özellikler çok çeşitli hayvan türlerinin barınıp yerleşmesine olanak tanır. Doğu Karadeniz’in yükseltileri ve sıcak Akdeniz kıyı şeridi yine özgün tür kompozisyonlarına sahiptir. Trakya’nın alçak ovalarından, Urfa’nın yarı çöllerinden, Kars’ın 2.000 metre yükseklikteki yaylalarına kadar meralar; çoğu kez ağaç sınırının üstüne, 3.000-4.000 metrelere yükselen dağ sıraları ve alpin çayırlar; tatlı, acı ve tuzlu sulak alanlar; yapraklı, iğne yapraklı, karışık ve subasar ormanlar; Akdeniz Bölgesi’ne özgü makilik ve zeytinlikler; tarlalar, bağlar, bahçeler, yerleşimler gibi farklı habitat çeşitliliği gösteren alanlar farklı kuş türlerinin beslenme, barınma ve yuvalanma gereksinimlerini karşılar. Türkiye’nin belki de en belirgin coğrafi özelliklerinden birisi, kısa mesafeler içinde farklı coğrafi birimlerin birbirini izleyerek bir mozaik oluşturmasıdır.

Türkiye’nin zoocoğrafik açıdan bir diğer önemi de Palearktik Bölge’nin en önemli göç yollarından bazılarının topraklarımız üzerinden, bazılarının da yakınından geçmesidir. Süzülerek göç eden kuşlar denizler üzerinden geçmemek için belli dar boğazları seçtiklerinden buralarda gözlenebilirler. Bu tür dar boğazların ülkemizde en tanınmışı İstanbul Boğazı’dır. Orta ve Doğu Avrupa’dan yola çıkan binlerce kartal, şahin ve on binlerce leylek özellikle sonbahar göçü sırasında Çamlıca sırtlarından meraklılara eşsiz görüntüler sunarlar. Daha az bilinen bir darboğaz olan Borçka-Artvin ise Türkiye’nin diğer ucunda, Doğu Avrupa’nın doğusundan ve Kazakistan bozkırlarından gelen yırtıcılar için yaşamsal önem taşır. Bu türler yurdumuzu terk ederken ise güney sınırımızda Belen Geçidi (Hatay) semalarında yoğun sürüler hâlinde görülebilir. Durum sadece yırtıcılar için değil, pek çok ötücü kuş türü için de benzerdir. Her yıl çok sayıda türden pek çok birey kuzey-güney ya da güney-kuzey göçleri esnasında Türkiye’den geçen rotalarını kullanırlar. Su kuşları da uzun ve kısa mesafeli olarak Türkiye üzerinden göç eder. Açık deniz kuşları ve ördek türleri ilkbahar döneminde Avrupa kıtasının içlerine ulaşabilmek amacıyla doğuya ya da batıya doğru Kuzey Avrupa kıyı şeridi boyunca açarlar. Bu popülasyonlar sonbahar göç döneminde de aynı şekilde sahil şeridini takip ederek kışlama alanlarına ulaşabilmektedir.

 İstanbul, Batı Palearktik Bölge’de yer alan en önemli kuş göç yollarından biridir. Bu yolu ilkbahar ve sonbaharda leylekler, yırtıcı kuşlar ve ötücü kuşlar olduğu kadar kışın da su kuşları göç yolu olarak kullanmaktadır. İstanbul Boğazı’nda her yıl ilk ve sonbahar aylarında yüz binlerce kuş Afrika ve Avrupa kıtaları arasında gidip gelirken kentin gökyüzünü, ormanlarını, tarım alanlarını ve sulak alanlarını kullanırlar. Süzülerek göç eden kuşlar ilkbaharda Sarıyer sırtlarında ve tepelerinde, sonbahar da Çamlıca tepeleri ve Beykoz sırtlarında izlenir. Sonbahar mevsiminde leyleklerin Afrika’ya uzanan yolculuklarının önemli bir durağı Büyükçekmece tepeleridir.

İstanbul’da yapılan kuş göç çalışmalarına göre ilkbaharda ve sonbaharda yaklaşık 400 bin leylek, yaklaşık 200 bin yırtıcı kuş ve yüz binlerce ötücü kuş türü, su kuşu ve kıyı kuşu göç etmektedir. Süzülen kuşlar karalar üzerinden, diğer kuşlar ise karalara bağlı olmaksızın farklı yerlerden göç ederler. Süzülen kuşlar için göç dönemleri, ilkbaharda mart, nisan ve mayıs ayları boyunca, sonbaharda ise ağustos, eylül ve ekim ayları boyunca yoğunlaşır. Su kuşları için kış dönemi başlangıcı ve kış dönemi sonu, ötücü kuşlar ve kıyı kuşları ilkbahar ve sonbahar aylarında türe bağlı olarak farklı zamanlarda yoğunlaşmaktadır. Sonbahar göçlerinde leylekler Marmara Denizi’ni çoğunlukla Büyükçekmece, Küçükçekmece, Yeşilköy, Zeytinburnu, Eminönü ve Adalar üzerinden aşmaya çalışmaktadırlar.

Bir Gökyüzü Şenliği 1

Balık kartalı (Pandion haliaetus)

Kuşların Göç Tarihi

İnsanların bazı kuşların sonbaharda yok olup ilkbaharda tekrar ortaya çıkışlarının farkına vardıkları çok eski devirlerden beri göç olayı ile ilgili çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Kuş popülasyonlarının yılın bir bölümünde ortadan kaybolmasını açıklamaya çalışan teoriler 19. yüzyıl başlarına kadar hayalperest kalmıştı. Aristoteles bazı kuşların kış uykusuna yattığını veya başka türlere dönüştüğünü düşünüyordu. Orta Çağ Avrupası’nda ise akyanaklı ve yosun kazlarının kışın ortaya çıkmalarıyla ilgili açıklama denizdeki ağaç kütüklerinden gelmeleriydi. Orta Çağ’ın sonlarına doğru küçük kuşların okyanus ve denizleri büyük kuşların sırtında geçtiği düşünülmüştü. Hatta 17. yüzyılda bir İngiliz rahip ve bilim insanı 60 günde aya uçan kuşların, burada besin bulamayınca kış uykusuna yattıkları iddiasını ortaya attı. Kuşların göç ettiklerine dair en çarpıcı kanıta 1822’de rastlandı; Almanya’da bir avcının vurduğu leyleğin tuhaf bir uzantısı vardı: Boynuna saplanıp kalmış bir ok. Bu ok Orta Afrika kökenliydi ve doğa bilimciler, leyleğin binlerce kilometrelik bir yolculuk yaptığı sonucuna vardı. 1906’da kuş gözlemcileri leyleklerin ayaklarına halkalar takmaya ve Sahraaltı Afrika’da kışı geçirdikleri yerleri öğrenmeye başladı.

İstanbul’da İlk Göç Kayıtları

İstanbul Boğazı’ndaki kuş göçünün izlenmesi çok eski yıllara uzanmaktadır. Düzenli gözlemler ise Amédée Alléon ve Jules Vian’nın (1869) 19. yüzyıl ortasında İstanbul Boğazı’nda yaptığı yırtıcı ve leylek göç araştırmalarıyla başlamaktadır. İstanbul Kuşları eserinde İstanbul Boğazı’nda göç anlatılmıştır. Eserde Boğaziçi’ndeki göç “İstanbul Boğaziçi yılda iki defa ilkbahar ve sonbaharda doğa araştırmacıları için olağanüstü bir gösteriye, yırtıcı kuşların göçüne sahne olmaktadır. Yırtıcı sayısı hayal gücünün ötesinde görülmektedir. Bulutlar dolusu farklı türlerden kuşlar aynı gayret içerisinde, itiraz ve itaat etmeden göç ediyorlar. Kuşaklar hâlinde tek tek saymanın mümkün olmadığı durumlarda kuşların teşhislerinin zor yapılıyor olması, ornitologların bunları yırtıcı olarak tanımlamaları gerçek üstüdür” olarak tanımlanmaktadır. Aynı eserde hem ilkbahar göçü hem de sonbahar göçü anlatılır.

Sonbahar göç çalışmaları daha sonları Steinfatt (1932), Nisbet ve Smouth (1957), Ballance ve Lee (1961), Porter ve Willis (1968), Vittery ve Squire (1972), Beaman ve ark. (1975) ve Beaman (1978) gibi farklı araştırmacı ve gözlemciler tarafından gerçekleştirilmiştir (Tablo 1). Benzer şekilde ilkbahar göç çalışmaları da Mauve (1938) ile başlayıp Scott (1964), Collmann ve Croxall (1967) ve Ritzel (1980) Sarıyer ilçesi içerisinde Büyükdere, Sarıyer ve Rumeli Feneri yolu üzerinde değişik gözlem alanlarında, farklı araştırmacı ve gözlemciler tarafından yapılmıştır (Tablo 2).

Farklı araştırmacı ve gözlemciler farklı gözlem noktalarından yaptıkları çalışmalarını makalelerde yayımlamışlardır. Son yıllarda ilkbahar mevsiminde yapılan göç çalışmalarıyla birlikte önceleri çoğunluğunu sonbahar mevsiminde yapıldığı düşünülen göç araştırmaları dengeli bir dağılım gösteriyor. Ancak ulusal ve uluslararası kuş gözlemcileri tarafından İstanbul’da sonbahar göç döneminin daha fazla bilinmesi Büyük Çamlıca’yı daha popüler göç noktası hâline getirdi; aynı zamanda birçok kuş gözlemcisi turistin buraya uğramasını sağladı. Bunun yanında son yıllarda sonbahar göçü izlemek için Toygar Tepe’nin daha çok ön plana çıktığı söylenebilir.

Süzülen Kuşların İstanbul Yolu

İstanbul Boğazı süzülerek göç eden kuşlar için en önemli göç noktalarındandır. Kuşlar ilkbaharda üreme ve beslenme amacıyla güneyden kuzeye, sonbahar döneminde yuvalarından ayrılarak bu hareketin tam tersi yönde göç ederler.

Bu göç hareketi karalar üzerinden yükselen sıcak hava akımları vasıtasıyla minimum enerji-maksimum yol mantığıyla gerçekleşir. Karaların bittiği noktalarda ise yine minimum enerji harcamak için kara parçalarının birbirine yakın olduğu dar boğazları tercih ederler. İstanbul Boğazı bunun dünya üzerinde en önemli örneklerinden birisidir. İstanbul Boğazı’nda ilkbahar göçü Sarıyer sırtlarından, sonbahar döneminde ise Toygar Tepe ve Çamlıca tepelerinden rahatça izlenebilmektedir.

İlkbahar göçleri en iyi Sarıyer sırtlarından izlenir. İstanbul Boğazı’nın uzunluğu yaklaşık kuş uçuşu 30 kilometredir. Bu mesafenin kuzeyinde kalan 10 kilometrelik kısımda süzülerek göç eden kuşların kuzeye gitme çabaları, Karadeniz’in engel oluşturması ile hâkim rüzgâr yönü olan kuzey doğundan esen hava akımları bu kuşları İstanbul’un kuzeyinde yoğunlaştırmaktadır. Aynı zamanda kuzeyde kalan doğal alanların varlığı da bu yoğunluğun kalıcı olmasını, kuşların bu alanlarda konaklamasını ve dinlenmesini sağlar.

Sonbahar göçleri ise en iyi Küçük Çamlıca ve Büyük Çamlıca tepelerinde izlenmektedir. Bu konuda özellikle 1970’li yıllarda yabancı kuş araştırıcıların bu alanda yaptıkları göç araştırmaları damgasını vurmuştur. Son yıllarda ise yırtıcı kuşların önemli sayılarda İstanbul Boğazı’nın kuzeyinde de göç ettiği görülmüştür. Leylekler ise daha farklı bir strateji ile Marmara Denizi’ni aşarlar. Sonbahar göçünde Silivri ve Büyükçekmece’ye ulaşan bir kısım leylek sürüsü Marmara Denizi’ni aşma eğilimindedir. Geri kalan leylekler Marmara Denizi’nin kuzey sahili boyunca göçünü devam ettirir ve Tarihî Yarımada üzerinden Anadolu Yakası’na geçerler. Burada yine bir yol ayrımı vardır. Sürülerin bir kısmı Prens Adaları üzerinden Marmara Denizi’ni aşarken bir kısmı yine kuzeydoğu sahili boyunca İzmit Körfezi’ni dolaşarak güneye yol alırlar.

İstanbul Boğazı’nda sonbahar ve ilkbahar süzülerek göç çalışmalarından 1930’lu, 1975’li ve 2010’lu yıllara ait dönemlerden seçilmiş araştırmalardan göçe dair daha detaylı bilgiler verilmiştir (Tablo 3). İstanbul Boğazı geçmişte olduğu gibi bugün de bir doğa harikası olan göçe tanıklık ediyor. Dünyanın en önemli süzülerek göç eden kuşların rotasının İstanbul üzerinden geçtiği zaten bu çalışmalarla da ispat edilmiştir. Bu doğa harikası olayı İstanbullulara anlatmak ve yaygınlaştırmak kuş bilimci ve gözlemcilerinin bir görevidir.

Ötücüler ve Su Kuşlarının Geçişi

İstanbul dünya için çok önemli bir göç yoludur. Sadece leylekler ve yırtıcılar gibi süzülerek göç eden kuşlar için değil, aynı zamanda kanat çırparak cephe şeklinde göç eden ötücüler ve “V” şeklinde ilerleyen su kuşları için de göç güzergâhıdır. Göçmen kuşlar iki ana şekilde göç ederler: Süzülerek göç edenler ve kanat çırparak aktif uçuş yapanlar. Ötücü kuşlar, kıyı kuşları ve diğer su kuşları gibi aktif uçuşla göç eden türler, karalara bağımlı olmaksızın geniş su yüzeylerini doğrudan aşabilirler. İstanbul kenti aynı zamanda ötücü kuşlar ile kıyı ve su kuşlarının da göç güzergâhı üzerindedir.

Ötücü kuşlar uzun göç yolculuklarına başlamadan hemen önce ağırlıklarını ve yağ oranlarını artırır, göç uçuşları için gerekli yakıtları depolarlar. Yapılan çalışmalar ötücü kuşların göçe başlamadan ağırlıklarını normal ağırlıklarının iki katının üstüne çıkarabildiklerini göstermiştir. Ayrıca yapılacak göç uçuşunun uzunluğuna göre ötücü kuşların, normal vücut ağırlığının %10’undan %100’üne kadar yakıt deposu taşıyabileceği gözlemlenmiştir.

Ötücü kuşlar olarak bakıldığında kırlangıçlar, incirkuşları ve kuyruksallayanlar, dağbülbülleri, taşkuşları ve kızılkuyruklar, kuyrukkakanlar, ardıçlar, kamışçınlar, mukallitler, ötleğenler, çıvgınlar, sinekkapanlar, örümcekkuşları, sarıasmalar, ispinozlara ait türler ile kızılgerdan, ekin kargası, sarıasma ve çaprazgaga gibi türler İstanbul üzerinden uygun habitatlarda konaklayarak kanat çırparak aktif göç yaparak geçitlerini yaparlar. Kırlangıçlar gibi bazı kuş türleri göç sırasında günde 1.000 kilometre veya daha fazlasını kat edebilir. Aynı türden bazı kuşlar hem göçmen hem yerli statüde olanları İstanbul’da görülebilir.

Her yıl on binlerce kuş, üreme ve kışlama alanları arasında uzun bir göç yolculuğu gerçekleştiriyor. Doğanın döngüselliğinin en iyi göstergesi olan bu göç hareketi, ilkbahar ve sonbaharda yoğun olmak üzere yılda iki kez yaşanıyor. Türkiye, bulunduğu coğrafi konum itibarıyla kuşlar için önemli bir göç rotasını oluşturuyor. Özellikle de süzülerek göç eden türler açısından Afrika-Avrupa ve Afrika-Asya doğrultusunda küresel bir öneme sahiptir. İlkbaharda kuşlar, üreme alanlarına daha erken ulaşmak istediklerinden bazı ötücülerde ilkbahar göçünde konaklama sürelerinin kısalması veya çok sık konaklama yapılmaması nedeniyle ilkbahar göçü sonbahar göçünden daha kısa sürede gerçekleştirilir. Türkiye üzerinden geçen göçmen kuşlar, zorlu yolculukları sırasında güç toplamak için bazen İstanbul’un kuzey ormanlarında, bazen İstanbul’un meralarında, bazen İstanbul’un farklı yerlerindeki sulak alanlarda durup dinlenir.

Su kuşları geniş bir kavramdır. Aslında kıyı kuşlarını da kapsamaktadır. Ramsar Sözleşmesi’nde yer alan tanıma göre “su kuşu”, ekolojik olarak sulak alanlara bağlı olan kuşlar olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası Su Kuşları Sayımları için Wetlands International tarafından su kuşu olarak kabul edilen familyalar şu şekildedir: Gaviidae (dalgıçlar), Podicipedidae (batağanlar), Pelecanidae (pelikanlar), Phalacrocoracidae (karabataklar), Anhingidae (yılanboyunlar), Ardeidae (balabanlar ve balıkçıllar), Ciconiidae (leylekler), Threskiornithidae (aynaklar ve kaşıkçılar), Phoenicopteridae (flamingolar), Anatidae (ördekler, kazlar ve kuğular), Gruidae (turnalar), Rallidae (suyelveleri ve mekeler), Dromadidae (yengeç yağmurcunları), Haematopodidae (poyrazkuşları), Ibidorhynchidae (aynakgagalar), Recurvirostridae (kılıçgagagiller), Burhinidae (kocagözler), Glareolidae (bataklıkkırlangıcıgiller), Charadriidae (yağmurcunlar), Scolopacidae (çullukgiller), Pedionomidae (kırkoşanıgiller), Thinocoridae (kumçulluğugiller) ve Laridae’dir (martıgiller). Bu familyalar arasında dalgıçlar ile suyelveleri ve mekelere kadar olan kısım daha çok su kuşu olarak anılırken, yengeç yağmurcunları ile sumrular arasındaki familyalar yağmur ve kıyı kuşları olarak anılırlar. 

Su kuşu olarak anılan grubun göçü içinde leylekler süzülerek göç ederler. Pelikanlar ise hem süzülen hem de aktif kanat çırparak “V” şeklinde ilerleyebilen su kuşlarıdır. Uçuşta boyunlarını gövdelerine çekerler, ağır ağır kanat çırparlar. Dönerek yükselirler, süzülürken sıralı ya da “V” şekilli sürüler oluştururlar. Bunlar dışındaki büyük türler ise çoğunlukla uzun göç yolculuklarında “V” şeklindeki dizilişlerini koruyarak kanat çırparak ancak aerodinamik yapıyı da sağlayarak enerji tasarrufu sağlar hem de grubun iş bölümü yaparak öncü ve gözcü yapısını muhafaza ederler. Dalgıçlar az sayıda kış mevsiminde deniz kıyıları ve iç sularda görülür. Batağanlar orta ya da küçük boylu su kuşlarıdır; tatlı sularda ürer, koloni oluşturabilirler. Kışın deniz kıyılarında da bulunurlar. İstanbul’da yerli olan türleri ile alana kış göçmeni olarak gelen türleri vardır. Yelkovanların kendilerine özgü uçuşları olur. İstanbul Boğazı yüzeyinden seri kanat vuruşlarıyla geçişleri dikkati çeker. İstanbul’da üreyip üremedikleri henüz bilinmemektedir. Karabatakların hem yerlisi hem de kış göçmeni İstanbul’da bulunur. Karabataklar daha kısa mesafeli yer değiştirirler. Balıkçıllar uzun gagaları, boyunları ve bacaklarıyla sığ suda beslenmeye uyum sağlamış su kuşlarıdır. Hem yerli hem yaz ve kış göçmeni hem de geçit kuşu olanları İstanbul’da görülürler. Aynaklar ve kaşıkçıların “V” şeklindeki göçleri belirgindir. Ördekgillerden kuğular az sayıda görülürler. Kazlar genellikle “V” şekildeki sürüler oluştururlar ve sıkça öterler. Ördekler yaygın ve küçük boylu kuşlardır. Yerli, yaz ve kış göçmeni ve geçit kuşu statülerine sahip türlere sahiptir. Kışın göçmenlerle birlikte sayıları çok artar (Tablo 4). 

Charadriiformes takımı denilen yağmur ve kıyı kuşları olarak tanımlanmış kuşlar, çullukgiller, martıgiller, sumrular, yağmurcunlar, poyraz kuşları gibi familya ile akrabalarını içeren büyük kuş grubudur. Çok değişik yaşam alanları olan bu kuşların vücut yapıları değişiktir. Sulara yakın ya da bağımlı olarak yaşarlar. Gagaları çeşitli uzunlukta olup düz, ince uzun, kıvrık ve farklı formlara sahiptir. Genellikle su kenarlarında yaşarlar. Fakat bacak yapısı bakımından bozkır, step iklimine de uyum gösterenleri vardır. Bu kuşlar, dünya kıyılarının, iç suların, Kuzey Kutbu bölgelerinin, okyanusların ve adaların avifaunasının önemli ve tanıdık bir bölümünü oluşturur. Çoğunlukla açık arazide veya açık sularda güçlü uçan, yerde yuva yapan, su içinde veya yakınında hayvansal besinlerle beslenen kuşlardır. Bu takım dünyanın çok farklı yerlerine yayılmış olup bazı türler dünyanın en kapsamlı ve uzun göçlerini gerçekleştirir.

Uzun yollar kat etmek için çok fazla yakıta ihtiyaç duyan kıyı kuşlarının, uçuş öncesi konaklamalarını takriben boyutları iki katına çıkabilir ve vücut kütlesinin neredeyse yarısı yağdan oluşabilir. Kuşlar, yükü hafifletmek için mide ve karaciğer dâhil iç organlarını küçültebilmektedir. Bu takıma ait kuşlardan bazıları İstanbul’daki sulak alanları, deniz kıyılarını, kumsalı, tatlı ve acı suları, sazlıkları, bataklıkları, gölleri, baraj kenarlarını tercih eder ve konaklar. Bu konaklama çoğunlukla kışın kuzeyin soğumasıyla birlikte bu türlerin güneye doğru göçmesiyle İstanbul’da uygun habitatlarda görülmeleri şeklindedir. Bu türler kış göçmenidir. Bir kısmı sadece beslenme ve dinlenme için kısa süreli konaklar. Bunlara geçit kuşu denir. Bu alanları göç dönemlerinde kısa süreli kullanan türlerin de sayıları oldukça fazladır. Geriye kalan bir kısmı ise yerlidir, bazıları yaz göçmenidir. Bu türler aynı zamanda alanda üremektedir. Martılara ait bazı türler, sumru ve uzunbacak üreyen türlere örnek gösterilebilir.

Göçmen kuşların üçte ikisi uzun mesafe göçmeni, üçte biri ise kısa mesafe göçmenidir. Kısa mesafeli göçmenler, örneğin turna, kızkuşu veya sığırcıklardır. Sürüler hâlinde uçarlar ve iklime bağlıdırlar. Kış ılıman ise daha sonra ayrılırlar ve daha erken dönerler. Hedef alanlar Batı Avrupa ve Akdeniz Bölgesi’dir. Uzun mesafeli göçmenler arasında guguk kuşu ve bülbül bulunur. Çoğunlukla geceleri uçarlar. Genellikle kendi başlarına, bazen gevşek gruplar hâlinde bulunurlar.

Bunların dışında göç eden türlerden bıldırcınlar, arıkuşları, guguklar ve ebabiller İstanbul üzerinden göç ederler. Tavuklardan bıldırcın, takımını temsil eden en küçük türdür. İstanbul’da geçit kuşu statüsünde bulunur. Arıkuşları İstanbul’da yaz göçmeni ve geçit kuşu statüsündedir. Genellikle arıkuşu göç ederken belirgin olan sesleri duyulur. Guguk da İstanbul’da yaz göçmeni ve geçit kuşu olarak görülür. Ebabiller ilkbahar ile gökyüzünü kaplarlar. Hem yaz göçmeni hem de geçit kuşu olarak görülürler.