İstanbul, günümüzden yaklaşık üç bin yıl önce temelleri atılmaya başlandığı düşünülen ve güncel arkeolojik kazılarla daha da geriye giden bir tarihi geçmişe sahip, birçok medeniyetin hüküm sürdüğü ve Osmanlı dahil üç imparatorluğa başkent olmuş kadim bir şehirdir. Sırasıyla Roma, Bizans, Latin, tekrar Bizans ve son olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyetinde günümüze kadar gelen İstanbul, bu medeniyetlerin izlerini derinden yaşadığını hem inşa edilen eserler hem de yaşam kültürü ile simgeler. Bulunduğu coğrafi konum nedeniyle Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan İstanbul’un gücün simgesi olması çok da sürpriz bir sonuç değildir.
Jeolojik açıdan değerlendirildiğinde de İstanbul’un benzerine az rastlanır bir konumda olduğu görülür. Farklı levhaların bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan kaya türlerindeki çeşitlilik, Dünyanın en önemli doğrultu atımlı faylarından biri olan Kuzey Anadolu Fay Sistemi’nin (KAFS) ülkemiz sınırları içinde kalan en batı kesiminde yer alıyor olması ve tarihte birçok yıkıcı depreme tanıklık etmesi en önemli jeolojik özellikler arasında yer alır. KAFS doğuda yaklaşık Bingöl, Karlıova’dan başlayıp Marmara Bölgesi’ne geldiğinde birkaç kola ayrılır. Ve ülkemizin deprem üretme potansiyeli en yüksek olan sağ yanal doğrultu atımlı fay sistemidir. Marmara Denizi içinden geçen KAFS’nin en kuzey kolu, İstanbul’un tarihsel ve aletsel dönemde yıkıcı deprem tehdidi ile karşı karşıya kalmasının tek sebebidir.
1509 Marmara (M7,6), 1719 Adapazarı (M7,6), 1766 Adalar (M7,2), 1894 Marmara (M7,0), 1912 Mürefte - Şarköy (Ms7,4), 1935 Marmara (Ms6,4), 1963 Yalova (Ms6,4), 1999 İzmit (M7,4) ve 1999 Düzce (M7,1) depremleri İstanbul’u etkilemiş depremlerden bazılarıdır. Bunlardan 1509, 1766 ve 1894 depremleri Marmara Denizi içinde gerçekleşmiş ve İstanbul’un ciddi oranda zarar görmesine neden olmuşlardır.
Tarihsel kayıtlardan elde edilen veriler ışığında 1509 ve 1766 depremlerinin aynı segmentten meydana geldiği ve benzer tahribatlar verdiği öngörülür. 1894 depreminin ise aynı segment veya daha doğuya doğru İzmit’te bulunan faylardan kaynaklanmış olabileceği düşünülür. Bu nedenle, harita üzerinde yıldız ile belirtilen noktalar 1509 ve 1766 depremleri için temsili olarak konulmuştur (Şekil 1). Bu durumda 1999 depremine kaynaklık eden fayın 1894 depremine kaynaklık ettiği değerlendirildiğinde Çınarcık havzası kuzeyini sınırlayan ve Adalar’ın güneyinden geçerek Marmara Denizi’nin ortalarına uzanan faydan kaynaklanan en son depremin tarihi 1766 olmalıdır.
Yapılan bu değerlendirmede İstanbul şehrine zarar verecek yıkıcı bir depremin tekrarlanma aralığı yaklaşık 260 yıl olarak belirlenmiş ve 1766’nın son deprem olarak baz alınması durumunda da tekrarlanma aralığı dolmuş bir yıkıcı deprem oluşmasından söz etmek doğru olacaktır. Bu bakış açısıyla İstanbul’un kuzeyinden Marmara Denizi’nden geçen KAFS’nin kuzey kolundan kaynaklanacak 7 ve üzeri bir deprem büyük bir tehlike arz ediyor. Bunun en önemli sebebi İstanbul’un güney kesiminde yani Marmara Denizi kıyılarında zayıf zemine bağlı oluşacak zararın artması. Zayıf zeminlerde deprem dalgasının hızının azalmasıyla yıkımın artması yani zemin büyütmesi etkisi nedeniyle hissedilen sarsıntı daha fazla olur. Yerleşimin yoğunluğu hesaba katıldığında İstanbul için ortaya çıkacak risk oldukça yüksektir.
MTA tarafından hazırlanan metropolitan raporlarında özellikle Küçükçekmece, Silivri ve Çatalca için zemin parametreleri ortaya konmuştur. Ayrıca daha sonra yapılan çalışmalarda da zemin büyütmesinin olacağı alanlar kademeli şekilde haritalanmıştır (Şekil 2).

Şekil 2: Kırmızı renk en çok zemin büyütmesinin gerçekleşeceği alanları göstermekte ve kademeli olarak azalmaktadır. (Tüysüz ve Erturaç, 2002.)
Magma Deprem sayısını ücretsiz okumak için https://linktr.ee/magmadergisi