Kocaeli’nin Başiskele ilçesi, Yuvacık beldesi, Kazandere Köyü mevkiinde yer alan mağara, bu spora gönül verenlerin yeraltının büyüleyici dünyasına güvenle adım atmasını sağlıyor. Gülşen Küçükali Üstün, mağaracılık eğitimini tamamladıktan sonra kendisinin ve kadın mağaracılarının ilk iniş deneyimlerini Magma için kaleme aldı.

Cinlikuyu: Mağara Tutkunlarının İlk Durağı 1

Deneyim seviyeniz ne olursa olsun, mağarada yapılan hataların geri dönüşü çoğu zaman mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle mağaracılar, her zaman birbirlerini kontrol ediyor. Buna sporcular arasında "son kontrol" olarak adlandırılıyor. Ekip üyelerinin her biri, diğerinin güvenliğinden sorumlu. Fotoğrafta Gülşen Küçükali Üstün (solda), mağaracı arkadaşı tarafından son kontrollerinin yapılırken görülüyor.

 

Cinlikuyu… Daha ilk kez adını duyduğumda içimde bir huzursuzluk belirmişti. İnsanı şüpheye düşüren bir isimdi bu. İçeriden bir ses mi gelmişti? Bir uğultu mu? Yoksa büyüklerin üç harflilerle ilgili anlattığı hikâyelerin zihnimde yarattığı izler mi?

Cinlikuyu Mağarası, 2001 yılında, köylülerin ihbarı üzerine Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK) tarafından keşfedildi. İnişi ip yardımıyla gerçekleştirilen bu dikey mağaranın derinliği 59 metre. Doğuya doğru menderesler çizerek ilerleyen tüneller yaklaşık 150 metre boyunca devam ediyor ve sonunda geçilemeyecek kadar daralarak mağaradaki su yolculuğuna, kalker tabakasının derinliklerine doğru ilerliyor. Bu özellikleri nedeniyle Cinlikuyu, mağaracılığa yeni başlayanlar için ideal bir eğitim sahası olmuştu. Küçük ama her zorluğu barındıran bu mağarada ilk 27 metrelik iniş, kayma tehlikesi olan taşlar, tavandan damlayan soğuk sular ve sonunda sinirleri sınayan dar tüneller vardı.

Zamanla, İstanbul’daki mağaracılar için bir sınav alanına dönüştü. Burada ip üzerinde dengede durmayı, teknik malzemeye güvenmeyi ve karanlığın içinde soğukkanlı kalmayı öğrenen sayısız mağaracı geçti. Ben de onlardan biriydim.


Cinlikuyu: Mağara Tutkunlarının İlk Durağı 2

Mağaraya girmeden önce yapılan eğitimlerin tekrarı hayati önem taşıyor. İniş öncesi tüm teknik ekipmanın düzgün çalıştığından emin olmak ve eğitimde öğrenilen temel davranışları gözden geçirmek gerekiyor. Bunun için de sayısız tekrar gerekli. İTÜMAK ve Galeri Mağara Araştırma Grubu üyesi Zeynep İdil Can, Cinlikuyu Mağarası’na giriş öncesinde bir ağaca bağlanan ipte teknik malzemelerini gözden geçiriyor.

Mağaracılığa başladığım, 2007 yılıydı. İzmit, Yuvacık bölgesindeki ormana ilk adım attığımızda ekiple yolumuzu kaybettik. Cinlikuyu Mağarası’na ulaşmak için Aksığın Köyü’nün güneyindeki son evden sonra 100 metrelik bir patikayı takip etmek gerekiyordu. Ama burada yol yoktu; ormanın görüntüsü mevsimden mevsime değişir, dallar uzar, ağaçlar yeşillenir ve patikalar silinirdi. Neredeyse herkes en az bir kez kaybolurdu. Sonsuz bir döngü gibi... Ama yolu bulduğunda... İşte o zaman, gökyüzüne açılan bir kuyu gibi duran Cinlikuyu Mağarası’nın girişi belirir; taşların arasına gizlenmiş, dış dünyaya açılan son bir pencere gibi…

O güne kadar yangın merdivenlerinde ve ağaçlarda defalarca ip eğitimi almış, teknik ekipmanı tanımıştım. Mağaraya girmeden önce, benden daha deneyimli iki mağaracıyla son bir eğitim yapmaya karar verdik. Dışarıda her şey daha kolaydı. Açık havada, güneşin altında, yan yana durarak düğüm tekniklerini tekrar etmek. Güvenliydi. Bir hata yaptım; çıkış aletimi ters bağladım. O an şakalaştık…Bundan sonra defalarca aynı hareketi tekrar ettik, aynı hata mağarada olsa şakası olmazdı…

Cinlikuyu: Mağara Tutkunlarının İlk Durağı 3

Zeynep İdil Can, Cinlikuyu Mağarası'nın girişinde yukarıdaki bir ağaçtan alınan emniyet, kayaya çakılan istasyonun dübeli ve iniş aparatı desandörün üzerindeki düğüm sayesinde güvenli bir konumda. Dikey mağaranın ilk girişinde alınan teknik eğitimlerin önemi daha fazla anlaşılıyor.

Mağaranın ağzında üç kişiydik. Artık biliyordum: Geri dönüş yoktu. "Vazgeçtim, ben bu mağaraya girmeyeceğim!" deme şansın yoktu. Karanlık beni çağırmıyordu, aşağıdaki mağaracının sesi beni çağırıyordu: “İp boş!” Bu, onun ayağının yere bastığını, ipten çıktığını ve artık benim de inmeye hazır olmam gerektiğini ilan eden sesti.

Gözümün önünde yeraltına inen 10 milimlik bir ip… Eğitmenlerimin söyledikleri kulaklarımda, iniş aletinin emniyet düğümünü çözdüm. İpi elime aldım. Her adımda kalbim hızla atıyordu, ellerim terliyordu. İniş aletine düğümü attım. Arkadaşım her şeyi kontrol etti, “Hazırsın” dedi.

Belimdeki metal aletlerin ağırlığı, bacaklarıma sımsıkı sarılan kemer, her nefeste derime daha fazla gömülüyordu. Karabinaya bağlı düğümün ucunda asılı kalmıştım, dipsiz karanlık altımda canlanıyor gibiydi. Kaslarım titredi, zihnim hata yapmamı söylüyordu. Saatler süren eğitimler, defalarca yinelenen hareketler, hepsi bu an içindi. Parmaklarım ipi sıkıca kavradı, nefesimi tuttum ve ileri doğru hamle yaptım. Heyecanımın baskısıyla kendimi boşluğa bıraktım.  Deneyimli mağaracı arkadaşım, “Bak iniş aletin ve düğümler seni tutuyor, onlara güven” dedi. Heyecandan karşılık bile veremedim. Mağaranın kuyu ağzı gibi olan boşluğunda çıkrığa bağlı bir su kovası gibi sallanıyor, aşağı bakmak istemiyorum. Ne anlattılar bana, “İndiğin yeri görmek için aşağı bakmalısın, ipi bırakma, sağ elinden ipi bırakma!”

Cinlikuyu: Mağara Tutkunlarının İlk Durağı 4

Mağaracılık eğitimi alan Zeynep İdil Can, 27 metrelik düz bir kayadan Cinlikuyu Mağarası’nın içine doğru ilk kez inerken heyecanlı ve biraz da tedirgin.

Eğitmenlerin sesleri sustu, sadece kayalar, taşlar, sessizlik ve ben vardım. İniş aletini kilitleyen düğümü yavaş yavaş çözdüm.

Karanlık…

Yükseklik…

Düşme…

Yalnızlık…

İlk dikey mağara tecrübesi, yaşamaktan kaçındığın tüm korkuların üzerine atlamaktır.  Ve ben bir boşluktan yeraltının derinliklerine kontrollü bir şekilde uçuyordum…  

Dibe vardığımda başımı kaldırıp yukarı baktım. Mağaranın ağzına doğru kapanan ağaç dalları, gökyüzünü parçalara ayırıyordu. Bulutlar hareket ediyordu ama onların hareketiyle benim aramda artık 27 metrelik bir kaya duvarı vardı. Burası iki dünya arasındaki eşikti. Ayaklarımın altı bambaşka bir dünyaya aitti artık. Mağarada derine inmeye devam ettikçe, görüntü değişti. Kayalar her an hareket halindeydi. Küçük taşlar ayaklarımızın ucunda kayıyordu, büyükleri ise yalnızca bir adımla düşmeye hazırdı. Sesler yankılanıyordu, aşağıda bekleyenleri uyarır gibi. Yanlış bir hareket, boşlukta salınan bir ipe tutunan birini taş yağmuruna tutabilirdi. Aşağıya düşer ve düşerken daha da büyür gibi tehlikesi artar…

Bir şey söylendi ama ses mağaranın duvarlarına çarpıp dağıldı. Anlamadım… “Taaaşş!” diye bağırıyordu biri. Sesin kimden geldiğini anlamadım… Ben ipteyken bir taş yanımdan geçti…

Dışarıda herkes arkadaşın olabilir ama aşağı inersen, ekip arkadaşına canını emanet edersin, bu erken uyarı beni muhtemel biz kazadan korumuştu.

Dışarıdan bakınca bir mağaracı tulum, plastik çizme ve kaskın altında kaybolur, açığa çıkan ise bir mağara kaşifidir. Bir mağaracı olarak, bu dünyada bir kahraman olamazsınız. Alkış yok, gösteriş yok sadece karanlık, zorluk ve ekip arkadaşların var. Çıkışta artık başka biriydim… Bir mağaracı. Yeryüzünün keşfedilmemiş derinliklerine inmeye hazır biri. Orada soğuğa, yorgunluğa, tehlikelere karşı zorlukların üstesinden gelip, sonra sessizce evine dönen bir kahraman gibi. Kimse bilmez, kimse görmez. Ama daha bitmemiştir, öğrenecek çok şey gidilecek mağaralar vardır.  Sadece sen ve ekip arkadaşların bilir…

Cinlikuyu: Mağara Tutkunlarının İlk Durağı 5

Cinlikuyu Mağarası’nın derinliklerinde, ikinci boltun olduğu noktada, gökyüzünün ışıkları tamamen kaybolmuş ve karanlıkta, alt ipte Hakan Eğilmez varken, yukarıda İdil Can, tırmanacağı bir üst istasyona doğru ilerliyor.

Kadın Mağaracılar İlk Dikey Mağara Eğitimlerini Anlattı

Eylem Kanberoğlu: "Gerçek mi, Hayal mi?"

Karanlık. Öyle derin, öyle mutlak ki… Ses yok. Yön yok. Sanki beni yutmaya hazır bir boşluk. Ama garip bir şey var: Ben ilerledikçe mağara şekilleniyor. Ben nefes aldıkça var oluyor. Yoksa… Her şey yalnızca benim zihnimde mi? Adımlarım yankılanıyor. Bazen boğuk, bazen keskin. Burası yalnızca taş ve su değil. Bir şey daha var. Bir varlık. Bir his. Kendi gölgemi bile tanıyamıyorum burada. Duvarlar daralıyor mu, yoksa bana mı öyle geliyor? Yalnız değilim. İçimde bir kıpırtı. Geri dönmek isteyen ilkel bir dürtü. Ama devam ediyorum. Gözlerim karanlığa alıştı mı, yoksa sadece umutsuzca bir şekil mi arıyor?

Bir fili kuyruğundan tutarsan ip sanırsın, ayağından yakalarsan bir sütun…Mağara da böyle. Kendi sınırlarını sen belirliyorsun. Bir duvara dokunuyorum. Buz gibi. Pürüzlü. Ama bir an için… hareket ettiğini sanıyorum.

Hayal mi görüyorum?

Cinlikuyu: Mağara Tutkunlarının İlk Durağı 6

Ali Hakan Eğilmez, mağara girişindeki emniyeti alırken Galeri Mağara Araştırma Grubu üyesi Zeynep Kelpetin, birazdan ineceği ipin kayalara döşenmesini izliyor.

Zeynep Kelpetin: “Paylaşılan Anlar Konuşur.”

Yağmur yağıyor. Sabahın erken saatleri… Gri gökyüzü, ağır bulutlar. Cinlikuyu Mağarası’na doğru yola koyulduk. Hakan Eğilmez, Metin Albukrek ve ben. Onlara güveniyorum. Bir mağaraya girerken kime güveneceğini bilmek önemli.

Sessizce ilerliyoruz. Hava nemli, orman ıslak, yosun kokusu keskin. Sisin içinde yürüyoruz. Kıyafetlerimiz yağmurla ağırlaşıyor ama kimse şikâyet etmiyor. İlk dikey mağara inişim. Tedirgin miyim? Bilmiyorum. Ama merak ve heyecan daha baskın.

Hakan ip balyalarını açıyor iniş tüm güvenlik önlemlerini alıyor, Metin bana dönüyor, “Hazır mısın?” Hazırım. Kuşanıyorum. Tek ip üzerinden mağaraya inişim başlıyor. Daha önce merdivenlerde, kulelerde çalıştım. Ama burası başka. Kayaya dokunuyorum. Elim taşın pürüzlü yüzeyinde kayıyor. Aşağı indikçe ışık azalıyor. Bir an her şey sessizleşiyor. Kalp atışım, nefesim, kayanın soğukluğu… Tedirginlik? Hayır. Zihnim berrak. Burada, bu anın içinde hep var olmuşum gibi. Beden yoruluyor ama zihin açılıyor.

Mağaradan çıkıyoruz. Dışarıda hala yağmur yağıyor, yine sisli hava. Ama içimde bir şey değişmiş. Bir hatıra daha cebimde. Bir deneyim daha.

Hakan ve Metin’e bakıyorum. İlk dikey mağaramda, yanımda oldukları için teşekkür ediyorum. Onlar başlarıyla onaylıyor. Kelimeler bazen gereksizdir. Paylaşılan anlar konuşur.

Özlem Kaya: “Yeraltından, Yeryüzüne Yükseliş"

İlk kez… Üstümde birkaç metal parçası, altımda dipsiz bir boşluk… Kendimi bırakacaktım. Her şey farklıydı. Ne mağaranın duvarları tanıdıktı ne de içimdeki his. Arkadaşım Kumsal yukarıdaydı. Onun sesi, orada bir yerde olduğunu bilmek, iyi hissettirdi. İlk dikey mağaramdı. Ne şans… Ne şanssızlık… Burası diğerlerinden farklıydı. Çıkışa giden yirmi metreden yüksek yekpare bir kaya… Aşağıdan suyu sesi geliyor: Suyun sesi her şeyi bastırıyordu ama içimdeki uğultuyu değil.  Kumsal’ın sesi içinde boşluğu yırtarak bana ulaştı: "İp boş!" İşte o an…  İp önümdeydi. Ona bağlanıp yukarı çıkmalıydım. Her hareketimi takip ettiğini hissediyordum.

İlk kendini bırakış. İpin esnemesi. İkinci, Üçüncü adım. Yeraltından Yavaşça yükseliyordum. Aşağıda devasa kaya, yukarıda sonsuz gökyüzü, arada sallanan küçük bir beden. Neden buradayım? Bu sorunun artık bir cevabı yok.

Ama yukarı ulaştığımda, arkadaşım Kumsal’ın sıcak gülümsemesi var.

Zeynep İdil Can: “Boşluğa Bıraktım Kendimi”

Eğitmenler son kontrolleri yapıyordu. Hareketlerim ezberlenmiş gibiydi ama içimde bir şey vardı. Korku mu, heyecan mı? Tam tarif edemediğim bir şey. Sonra sıra bana geldi. Bağlandım, derin bir nefes aldım. Ve bıraktım kendimi.

 Boşluk… Hafifçe titredim. Rüzgârda sallanan bir yaprak gibi. “İyi yolculuklar!” dediler yukarıdan. Aşağı iniyordum. Her santimetrede başka bir duygu. “Burada ne işim var?” dedim içimden. Sonra “Bu harika…” İkinci bolt’a vardığımda ne yukarıyı ne aşağıyı görebiliyordum. Asılı kaldım. Kalbim hızlandı. Sanki evrende yalnızdım. Ama iki saniye sonra geçti. Nefes aldım, devam ettim. Balkona indiğimde arkadaşlarımı gördüm. Sarıldık. Sıcaktı, tanıdıktı.

O an anladım: Cinlikuyu hem gitmek istemediğim hem de bir daha dönmeyeceğimi sandığım yerdi. Ama tekrar oraya inmek için sabırsızlanıyorum.

Gülşen Küçükali: “Karanlığın Sınırlarda Kendinle Yüzleşmek”

Mağaralar, insanın sınırlarını zorladığı, korkularıyla yüzleştiği ve kendini yeniden keşfettiği bir eşik. Bu eşiğe ulaşmak için alınan eğitimlerin hepsi açık havada ve bir sürü insanın arasında güvenli alanlardaydı. Oysa mağarada tüm dünya değişiyor. Karanlık ve bilinmezlik içinde, her adımda, her ip tutuşunda, her inişte ve çıkışta, mağaracılar birer yolculuk yapıyor. Mağaracı gerçek deneyimlerini mağarada kazanabiliyor. Yalnızca yeraltına değil, kendi içlerine doğru… Oraya giren herkes değişiyor. Kimisi korkularını yeniyor, kimisi sınırlarını fark ediyor, kimisi de mağaraların derin sessizliğinde kendi iç sesini duyuyor. Dışarı çıktıklarında belki sadece çamurlu kıyafetleri, yorgun kasları ve anılarına eklenen yeni bir hikâyeleri var. Mağaraya girenle çıkan aynı kişi değil. Çünkü yeraltına inmek, aslında insanın kendi içine en zor yoldan yaptığı bir yolculuk.