Paydaşlarının ortaklaşa editöryal çalışma olarak tanımladıkları Antroposen Çağdan Belgesel Hikâyeler projesi, iklim krizi odağında insanın rolünü ele alıyor. Projenin ilk sergisi 11. Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali kapsamında açıldı. Projeyi ve sergiyi, editöryal ekipten Özcan Yurdalan ile konuştuk.
Fotoğraflı Antroposan Hikâyeler sergisinde yer alan Jes'e Direnen Kadınlar çalışması Hüseyin Kolay imzasını taşıyor.
BİFED kapsamında Bozcaada’da Fotoğraflı Antroposen Hikâyeler adıyla bir sokak sergisi açtınız. Farklı fotoğrafçılardan işler gördüğümüz bu projene zaman başladı?
Yaklaşık üç yıl oluyor. Çok katılımlı editöryal çalışma dediğimiz belgesel hikâyelerin bir ayağı esasında bu proje. Aşağı yukarı 10 yıldır bu çalışmaları sürdürüyoruz. İlki memleketimden görsel hikâyeler ismini taşıyordu. Yine yüzün üzerinde fotoğrafçıyla beraber çalışmıştık. İkincisi, pandemi zamanında Korona Günlerinde Fotoğraf projesiydi. Bu üçüncü proje de Antroposen Çağıdan Belgesel Hikâyeler adıyla başladı, ama sonunda biraz daha kısaltarak Fotoğraflı Antroposen Hikâyeler dedik.
Proje kapsamında nasıl bir çalışma yöntemi izlediniz?
Bu projenin temelinde; çok sayıda fotoğrafçının, ülkenin ya da dünyanın farklı yerlerinden ortaklaşa bir konu etrafında çalışmasını sağlayan bir yapı var. Bir tür yurttaş belgeselciliği diyebileceğimiz bir çalışma. İçinde aynı zamanda gazetecilik etiğinin de durduğu, gerçeği arayan bir fotoğrafçılık aklının da olduğu bir tür anlatı yöntemi. Yazıyla fotografik görüntüyü birleştirerek ele aldığımız konu neyse onu uzun süren bir çalışma sonunda ortaya çıkarıyoruz. Uzun süren demek şu; her bir konunun başlangıcında mutlaka “bir eğitim” çalışması oluyor. Mesela bu proje başlamadan önce de bilim insanı, akademisyen, aktivist birçok arkadaşımız kendi alanlarında seminerler verdi. Bunların hepsi çevrimiçi (online) oluyor tabii ki. Bu seminerlerin sonrasında her fotoğrafçı kendi yaşadığı çevreden bir konu seçti. O seçilen konuyu kanva denilen bir formatta yani bir tür sinopsis gibi hazırlayarak onun üstünden ilerlemeye başladık. İlerleme de şöyle oluyor: Fotoğraflar çekiliyor, belli bir periyotta editörlere geliyor. O editörler yorum yapıyorlar fotoğraflara. Fotoğrafçı bu yönde çalışmaya devam ediyor. Artık bir doygunluk aşamasına geldiğinde o konu tamamlanmış oluyor. Son seçkiyi yapıyoruz.
Fotoğraflar nerede gösteriliyor?
Bu fotoğrafları Fotoğraflı Antroposen Hikâyeler sitesinde gösteriyoruz. Yakın bir zamanda yeniden bir çağrı yapıp, hadi yeni hikâyeler bekliyoruz diyerek devam edeceğiz. Bu projeyi bize sağlayan da bu dijital altyapı oldu. Bir internet sitesi kurduk ama aynı zamanda zoom üstünden toplantılar, görüşmelerle devam eden bir süreç oldu.
BİFED kapsamında aralarında maden, orman yangını, JES projesi gibi direkt insan etkisini gösteren beş fotoğraf projesi yer alıyor. Antroposen, iklim krizini tanımlayan en önemli kavram. Bu projedeki konuların tamamı iklim krizini mi odağına alıyor?
Evet, sadece iklim krizini ele alıyor. İklim krizinin temel sebebi şirketlerin kâr tuzağı, tıpkı BİFED Festivali’nde izlediğimiz birçok belgesel filmde anlatıldığı gibi kapitalist sistem daha fazla sömürebilmek için sadece insanları değil doğayı da kullanarak sulara, toprağa, havaya hâkim olmaya ve hepsini satmaya çalışıyor. Bizim hikâyelerin hepsi bu konular üzerine odaklanıyor. Bizim de altı temamız ve onların alt başlıklarında hikâyelerimiz var. O temaların hepsi bu iklim krizinin sebebi olan insan müdahalesinin sonuçlarını gösteriyor. Fotoğraf, özellikle belgesel fotoğraf görünür sonuçlarla ilgili. Dolayısıyla bir “görünür sonuç” olması lazım ki biz tersinden başlayıp o sonucun sebeplerine gidelim. İşlerin hepsi antroposen etkinin görünür olan durumlarının hikâyeleri. Ama sadece fotoğraf değil yazı da var. Siteye girdiğiniz zaman göreceğiniz gibi çok daha kapsamlı yazılar var. Sergide çok daha kısa metinler kullandık. Projenin bir takım somut kanıtları da paylaşmaya çalışan bir yapısı var. Dolayısıyla hem yazı hem fotoğrafla konuyu detaylı ele alıyoruz.
Sergide yer alan Ömer Acıoğlu'nun Sera Tarımının Öteki Yüzü başlıklı çalışması Türkiye'nin önemli sorunlarından birine, tarıma odaklanıyor.
BİFED kapsamında sergi konularını nasıl seçtiniz?
BİFED ile, Bozcaada'nın problemlerini de ele alan konular seçtik; en son da biz bir köpek hikâyesini ekledik; ki o da çok güncel bir konu. Ortak bir çalışma sonucunda seçki oluştu. Seneye de festival kapsamında bir şeyler yapacağız diye düşünüyoruz.
Fotoğraflı Antroposan Hikâyeler üç yıllık bir proje dediniz. Ne kadar devam edecek?
Gidebildiği yere kadar, çünkü biz tek kişilik bir iş yapmıyoruz. Burada ben konuşuyorum ama çok fazla arkadaşımla beraber yürüttüğümüz bir iş. Dinamik bir proje; yani editörleri değişiyor, koordinatörleri değişiyor. Hepimizin zaman zaman değişen rolleri var çalışmanın içinde. Bir kişiye bağlı bir proje değil. Tümüyle gönüllü ilerliyor. Herhangi bir sponsorluk yok bu işte; sitenin yapımı da dahil olmak üzere… Devam etmemesi için bir sebep de yok, yeter ki biz bu gayreti gösterelim görünürlüğü sağlayalım. Bu sergi bir ilk, ama çoğaltacağız. Şimdi biraz önce konuştuk, Datça istedi. Fotoğrafların sokakta olması güçlü bir şey, sergi güçlü bir medya. Dolayısıyla fotoğraflarımız da galerilerde değil de, daha çok açık havada, halka sokakta bulıuşuyor. En güzeli o.
Savaş Onur Şen’in Precarious (Kırılgan) başlılığı altında yer alan fotoğrafları, sokakta yaşayan köpeklerin “uyutulmasını” da içeren tartışmalı yasa teklifi Hayvanları Koruma Kanunu’nun acımasız yönlerine dikkat çekiyor.
Projeye başvurmak isteyen fotoğrafçılar nasıl bir yol izliyor? Katılımcıları nasıl seçiyorsunuz?
Bize ulaşan herkesi projeye kabul ediyoruz. Yani arkadaşlar bizi seçiyor. Kimse elenmiyor, kimse çıkarılmıyor. Ama şöyle bir şey var; her ay fotoğraf yollanması gerekiyor. Yirmi fotoğraf, otuz fotoğraf gibi bir sayı… Bir yıl bittiğinde gelen fotpğraflardan bir seçki çıkıyor. Bunun yapılabilmesi için düzenli olarak fotoğraf yollamış olması gerekiyor. Dolayısıyla biz kimseyi dışlamıyoruz. Ama üretken olması şart. Çünkü bu işin uzun bir araştırma tarafı var. Gerekirse üniversiteye, kütüphaneye gidecek yaptığı işi doğrulamak için. Türkiye'de malum fotoğrafçılık tepe taklak durumunda. Fotoğraf anlayışı güzel görüntüyü öven ve onu yücelten şekilde ilerliyor. Ama fotoğrafın esası o değil tabii ki. Fotoğraf bir hakikat arayışının sonucunda ortaya çıkan bir görseldir. Dünyada da hep böyledir zaten. Ana akım haber ve belgeseldir. Bizim yaptığımız bu üç çalışma; Memleketinden Görsel Hikâyeler, Korona Günlerinde Fotoğraf ve bu çalışma esasında fotoğrafçılığı ayakları üstüne oturtmaya çalışan bir bakış getiriyor. Fotoğrafın esası budur çünkü, bu yaptığımız iş, hakikat arayışı.