Doğanın tanığı Cüneyt Oğuztüzün, aramızdan ayrılalı üç yıl oluyor. Onsuz Anadolu ıssız.
Flamingo Kreşi: Tuz Gölü, flamingoların yeryüzündeki en önemli yuva alanlarından. Bazen beş, bazen on beş ve hatta yirmi bin çiftten çok flamingo gölün ortasındaki çamur adalarında kuluçkaya yatıyor. Yerden yükselen çamur yuvalarının üzerinde her çift birer yavru dünyaya getiriyor. Önceleri açık gri olan yavruların rengi zamanla kahverengi, sonra koyu gri oluyor. Flamingolar yaşlandıkça renkleri açılıyor, nihayet pembeye dönüyor. Yuvadan çıkan genç flamingolar uçmayı öğrenip başka alanlara gidene kadar bir arada durarak göl kıyısında kalabalık topluluklar oluşturuyor. Kuş araştırmacıları bu topluluklara “kreş” adını veriyor.
Nasreddin Hoca’nın Gölü: Akşehir, 2000’li yılların başında kuruyan diğer bir Anadolu gölü. Nasreddin Hoca’nın maya çaldığı düşünülen Akşehir Gölü’nde uzun zaman balıkçılık yapıldı; tepeli pelikan ve başka pek çok kuş üredi. Bilimsel adı Alburnus nasreddini olan bir balık, yeryüzünde yalnızca burada yaşıyordu. Cüneyt Oğuztüzün 2000 yılında Akşehir’e gittiğinde göl yerine yüzeyi tuzla kaplı bir düzlüğün içine gömülü kayıklar ve balık ağlarıyla karşılaşmıştı.
Yayla Tutkusu: Doğu Karadeniz, çayla tanışana dek inek, koyun ve keçilerin Kaçkar kültüründe önemli bir yeri vardı. Vadi boylarındaki eğimli ve tarıma pek uygun olmayan arazilerin büyük kısmı mera veya kışlık yem yetiştirmek için kullanılır, yaz aylarında hayvanlarla birlikte yaylaya göçülürdü. Göç, pek çok Karadeniz insanının ayrılmaz parçasıydı. Kışın birbirinden kopuk evlerde yaşayan ahali, yazın yaylalarda buluşur, şenliklerini burada kurar, birleşirdi. Yayla, buluşma, bağ kurma coğrafyasıydı. Yerleşik yaşamla birlikte Karadeniz’in inekleri hızla kayboldu. Göçenler, binlerce insandan birkaç aileye kadar azaldı. Cüneyt Oğuztüzün, Rize Ardeşen’de yayla yollarındaki bir ailenin belki de son göçünü görüntülemişti.
Sureti Var, Aslı Yok: Cüneyt’in 1990’larda fotoğrafladığı Kayseri’deki Yay Gölü, 2000’lerin başında, besleyen sularının sulama barajlarında tutulması ve yeraltı kaynaklarının aşırı kullanımı nedeniyle tümüyle kurudu. Sultansazlığı’nın tuzlu suyla kaplı parçası olan Yay Gölü, flamingo ve başka pek çok kuşun beslenme yeriydi. Artık sureti var, aslı yok... Cüneyt Oğuztüzün 2000 yılında daha önce fotoğrafladığı sulak alanları tek tek gezmiş, fakat Yay Gölü ve başkalarını yerinde bulamamıştı. Türkiye o yıllarda Orta Anadolu’daki göllerin kuruma hikâyesini ilk olarak onun fotoğraflarından öğrenmişti.
Suyun Susuzluğu: Bazen bir şeyin fotoğrafı, doğruyu o şeyin gerçeğinden daha iyi gösterir. Cüneyt’in Tuz Gölü fotoğraflarına bakar bakmaz yazının başlığı zihnime düşmüştü: “Suyun Susuzluğu”. Oysa 1998’de, iki ay boyunca Tuz Gölü’nün her köşesini Cüneyt ile birlikte gezmiş, karış karış adımlamıştım. Burada, suyun içinde susuzluk yaşandığı aklımın köşesinden bile geçmemişti. Cüneyt o sabah her zaman olduğu gibi herkesten erken uyanmış, gölün fotoğraflarını çekmişti. Döndüğünde çok heyecanlıydı. “Günlerdir bu ışığı bekliyordum, tahmin ettiğim gibi oldu, gölü tam da havadan göründüğü gibi fakat yerden çekmeyi başardım” dediğini hatırlıyorum. Çektiği dialar banyo edilip fotoğraflar önümüze gelene kadar ne demek istediğini anlamamıştım. O gün ne demek istediğini de, Tuz Gölü’nün özünü de o fotoğraftan öğrendim. Cüneyt daha sonra Tuz Gölü’ne çok gitti geldi, civardaki Türk, Tatar ve Kürt köylerinde çalıştı; koyun, bozkır ve çoban arasındaki binlerce yıllık ilişkini
İçine Doğru Büyüyen Dağ: Hodulbaba, Konya Kapalı Havzası’nda yükselen farklı bir dağdır. Öteki dağların tersine, yukarılara, göğe doğru değil de sanki içine içine, kendi içine doğru büyür. Birbirine doğru kıvrılan vadilerle yücelir, sarplaşır. Yumuşak başlıdır, yaban koyunlarının Anadolu’da sığındığı son yerdir. Yaban koyunları Orta Anadolu’da pek çok yerde silinmiş olsa da geçtiğimiz yüzyılın ortasında bölgede çalışan Nihat Turan ve Tansu Gürpınar’ın emeği sonucunda bu dağdaki yaşamını sürdürebilmiştir. Cüneyt Oğuztüzün 2001 yılında yaban koyunlarını o güne kadar eşi görülmemiş bir açı ve derinlikle fotoğraflamıştı.
Anadolu'ya Ağıt, Doğanın Tanığı Cüneyt Oğuztüzün
Cüneyt Oğuztüzün, son çeyrek asırda Anadolu doğasının her noktasına aralıksız tanıklık etti, belki de bunu başaran tek fotoğrafçıydı.
Yazı: Güven Eken
Fotoğraflar: Cüneyt Oğuztüzün
02 Aralık 2018
Anadolu insanı köklerinden yetmiş iki kere koparıldı. Her seferinde o köklerle yeniden buluşmayı başardı. Özünü korudu. Hayır, bu öyle büyük devletler kurup meydan muharebelerinde zafer çığlıkları atarak gerçekleşmedi. Sabah çiğinin ilk ışıklarla parıldaması, turnanın kanatlarıyla çaldığı ıslık gibiydi her şey; karıncanın demirin üstünde bıraktığı ayak izi; bağlamanın yüreğimizdeki vuruşu gibi. Zarafet ve sabırla gerçekleşti.
Cüneyt Oğuztüzün’ün hikâyesi de âşığı olduğu Anadolu’ya benzer. Onun ömrü, zarafet ve sabırla işlenmiş bir isyandı. Cüneyt belki tam da bu nedenle kurulu düzeni reddederek ömrünü Anadolu’yu fotoğraflamaya adamıştır, bilemeyiz... Emin olduğumuz tek şey, onun Anadolu ile et ve tırnak gibi birleşerek bu coğrafyanın belleğini belleklerimize taşıdığı; unutulmayacak fotoğraflara can vererek Anadolu’nun binlerce yıllık isyanına katıldığı...