Arkeolojik alanların korunması çağımızın önemli sorunlarından biri haline geldi. İnsan ortak geçmişinin izlerini alır, satar, yıkar, hatta havaya uçurarak geri dönüsü olmayacak şekilde tamamen yok eder oldu. Geçmişe düşman olmak nasıl açıklanabilir; tarif etmek güç ancak bu yıkımların en çok günümüz uygarlığının temellerinin atıldığı ve Anadolu’nun da parçası olduğu Yakındoğu coğrafyasında yaşandığı da gerçek.
Bugün her anlamda “Doğu” ile “Batı” arasında kalan Anadolu, bu konumunu geriye dönük olarak korurken insanlık tarihinde pek çok keşfin, toplumsal ya da siyasal kırılmanın da izlenebildiği bir yerdir. Bu nedenle geçmişe ilişkin anlatacakları çoktur. Bursa yakınlarında bulunan Aktopraklık Höyük bu hikâyenin bazı eski bölümlerinin yaşandığı yerlerden biridir. Burada on yılı aşkın süredir devam eden arkeolojik araştırmalar, yerleşik ve besin üretimine dayalı yaşam biçiminin Kuzeybatı Anadolu’da nasıl ortaya çıktığına ilişkin sonuçlar veriyor.
Marmara Bölgesi, özellikle de bölgenin deniz ve sulak alanlara yakın bölümleri avcı ve toplayıcı yaşamın ardından yarı yerleşik, uzman balıkçılık ve avcılıkla geçinen topluluklara ev sahipliği yaptı.
MÖ. 7. bin yılın başlarından itibaren Anadolu’nun daha iç kesimlerinden gelen tam yerleşik topluluklar bölgeyi iskan etmeye başladı ve aynı bin yılın sonlarına doğru çiftçiliğe dayalı yerleşik yaşam biçimi bölgenin genelinde izlenebilen bir durum haline geldi. Bu kritik süreçte yerel avcı ve toplayıcılarla ilk tarımcılar büyük olasılıkla gerilimden uzak bir ilişki içindeydi ve kimi yerde çiftçiliğe dair öğlelerin daha baskın, kimi yerdeyse karma bir besin ekonomisinin olduğu yerleşimler söz konusuydu. Aktopraklık Höyük Uludağ’ın batıya, Ulubat Gölü’ne doğru alçalan teraslarından birinin üzerinde; bugün etrafı modern dünyanın devasa fabrikalarıyla sarmalanmış̧ olsa da tarihöncesinde meşe ormanlarıyla kaplı, hızla göle doğru uzanan çok sayıda küçük akarsuyla bölümlenmiş̧ bir coğrafyada yer alıyordu. Gözelerle beslenen iki akarsuyun arasında ve etrafındaki sırtlara yayılan yerleşim alanı, ilk kez MÖ 6300’lü yıllarda kuruldu ve buradaki yaşam kısa mesafelerde yer değiştirerek MÖ 5500’lü yıllara kadar kesintisiz devam etti.
Arkeolojik araştırmalarda, bilginin sistematik şekilde edinilerek yorumlanması öncelikli hedeftir. Çalışmalarımız sonucunda ulaştığımız bilginin toplumun farklı kesimlerinde konuya ilişkin farkındalık oluşturacak şekilde paylaşımı ve âdeta birer zaman laboratuvarı niteliğinde olan höyüklerin gerek arkeoloji eğitiminde gerekse ilk ve ortaöğretimde uygulamaya dönük alan olarak kullanılması ideali, Aktopraklık Höyük’te toplum ve eğitim odaklı bir projenin hayata geçirilmesini sağladı. Büyük bir sanayi kenti olduğu için hızla dönüşüme uğrayan Bursa’da, proje kapsamında yalnızca arkeolojik bir değer olarak değil, geleneksel mimari ve köy dokusu gibi yerel değerleri de korumaya ve yaşatmaya çalışan; koruma, farkındalık yaratma ve eğitim misyonlarını üstlenen bir proje tasarlandı. Bölgenin endüstriyel öncelikleri, projenin ekonomik alt yapısının oluşturulmasına olanak tanırken, Bursa gibi büyük bir kentin mevcut nüfus yoğunluğu ve yapısı da toplumun farklı kesimlerine ulaşılmasını kolaylaştırdı. Fabrika arazileriyle çevrili alanda, arkeolojik SİT olmanın yanı sıra çalışmalar nedeniyle koruma altına alınan bir alanda, yerel kimlik ve ekonomiye katkı sağlayacak dinamiklere sahip bir proje tasarlanırken önce Halet Çambel’in Adana Karatepe’de, ardından Mehmet Özdoğan’ın Kırklareli Aşağı Pınar’daki uygulamalarından esinlenerek özgün bir model oluşturuldu.
Aktopraklık Höyük Açıkhava Müzesi ve Arkeoloji Okulu, günübirlik ziyaretçilerin dışında iki hedef kitleye yönelik olarak kurgulanan bir proje. Bunlardan ilkini ilk ve ortaöğretim öğrencileriyle eğitimciler oluşturuyor. İkinci hedef kitleyse arkeoloji ve ilişkili dallarda okuyan üniversite öğrencileriyle yine bu alanlarda çalışan uzmanlardan oluşuyor. Bunun için öncelikli olarak üç farklı sergileme birimi oluşturuldu. Bunlardan ikisi höyükteki en eski yerleşim evresi olan neolitik ve sonraki kalkolitik dönemi yansıtan mimari yapıların bulunduğu tarihöncesi köy canlandırmaları. Üçüncü birimse güncel köy dokusunun canlandırıldığı ve evlerin civardaki dağ̆ köylerinden biri olan Eskikızılelma Köyü’nden sökülerek proje alanında yeniden inşa edildiği geleneksel köydür. Ana kurguyu oluşturan bu üç birimin yanı sıra tarihöncesi dönem ve Aktopraklık Höyük hakkında bilgi edinilmesini sağlayacak küçük bir karşılama binasıyla arkeolojik kazı alanının gözetleneceği seyir terası inşa edildi.
İlk ve ortaöğretim öğrencileri ve öğretmenler için sıralanan bu birimlerin dışında, özel bir alan hazırlanarak çocukların kazı yapabileceği yapay bir höyük, çocuk kazı evi, atölye ve teşhir alanları oluşturuldu. Başta ilçe ve il düzeyinde hizmet vermesi planlanan günlük atölyelerde öğrencilerin arkeolojik kazı, belgeleme, zooloji ya da botanik gibi farklı uzmanlıklar açısından arkeolojik veriyi değerlendirme, buluntuları teşhire uygun hale getirme ve bir sergi alanında ziyaretçilerle buluşturma aşamaları gibi farklı deneyimleri edinebilecekleri ortamlar yaratıldı.
Alanın bir arkeoloji okulu olarak işlev görmesini sağlayacak atölye ve deneysel çalışmalarsa projenin diğer ana hedefleri arasında. 2015 yazında, burada hayata geçirmeyi planladığımız arkeoloji okulunun da ilk adımları atıldı. 16 - 21 Ağustos tarihleri arasında Türkiye’nin farklı üniversitelerinden 35 kadar öğrencinin ve uzmanın katılımıyla Aktopraklık Arkeoloji Atölyeleri adıyla altı günlük bir atölye çalışması gerçekleştirildi. Tarihöncesi dönem teknolojileri, arkeometrik yöntemler ve arkeolojik belgeleme yöntemleri olarak belirlenen üç ana tema çerçevesinde; yontma taş alet yapımı, çanak çömlek yapımı, madencilik, sepetçilik, geleneksel yöntemlerle kumaş̧ boyama gibi deneysel çalışmalar yapıldı ve tüm bunlar teorik derslerle desteklendi. Ayrıca arkeoetnobotanik, arkeometri, mimarlık tarihi, çanak çömlek ve buluntu çizimi, dijital belgeleme ve arkeoloji fotoğrafçılığına ilişkin seminerler verildi. Farklı üniversitelerden gelen öğrencilerle hem burada yapılan atölyeler hem de arkeolojiye ilişkin belirlenen sorunlar üzerine forumlar düzenlenerek atölyelerin kapsamı genişletilmeye çalışıldı.