1791 yılının 22 Ağustos'unu 23 Ağustos'a bağlayan gece, günümüzde Haiti Cumhuriyeti olan Saint Domingue'de, transatlantik köle ticaretinin kaldırılmasında çok önemli bir rol oynayacak olan ayaklanma başladı. Bu başkaldırma insanlık tarihinde dönüm noktası kabul edildi. Uluslararası Köle Ticaretini Anma ve Köleliğin Kaldırılması Günü her yıl 23 Ağustos'ta işte bu arka plan çerçevesinde anılıyor. İlk olarak başta Haiti (23 Ağustos 1998) ve Senegal'deki Gorée Adası (23 Ağustos 1999) olmak üzere bir dizi ülkede kutlanan bu Uluslararası Gün, köle ticareti trajedisini tüm halkların hafızasına kazımayı amaçlıyor.

Tarihçi Feray Coşkun, Northern Illionis Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Ismael Montana ile kölelik kurumu, Tunus’ta köleliğin kaldırılması ve son dönem Batı’da ırkçılık karşıtı gösterilere dair Magma’nın 54. sayısında bir söyleşi gerçekleştirmişti.

Kölecilik ve Köle Ticareti Üzerine 1

Kölelik üzerine araştırmalarıyla tanınan İsmail Montana, tarihçi ve Magma yazarı Feray Coşkun’un sorularını yanıtladı  

____ İsmail, öncelikle İstanbul’a hoş geldin. Kölelik çalışmalarında oldukça tanınmış bir araştırmacısın. Osmanlı Tunusunda Köleliğin Yasaklanması (The Abolition of Slavery in Ottoman Tunisia) adlı kitabın hem Osmanlı hem de köle ticareti çalışmaları arasında bir köprü kurdu. Bu konuya nasıl ilgi duymaya başladın?

Öncelikle İslam medeniyetinde köleliğin sosyal bir kurum olarak nasıl var olduğunu merak ediyor ve kölelik kurumunun yeterince anlaşılmadığını düşünüyordum. İkinci olarak Zeytune ve Tunus Üniversiteleri’nde araştırmalar yaparken Sahra Çölü ve Sahra Ötesi (Trans-Sahara) köle ticaretine dair belgelerle ilgili fazla bir çalışma yapılmadığını gördüm. Bildiğin üzere Tunus 1574 sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi altındaydı. Tunus’taki bir insan nasıl oluyor da İstanbul’a yolculuk eden bir köle haline geliyordu bu sorunun cevabını merak ediyordum. Bu ilgim beni köleliğin tarihi, yapısı, organizasyonu ve nihayet yasaklanması hakkında araştırmalar yapmaya itti. 

____ Sorularına cevap ararken ne tarz kaynaklar üzerine çalıştın? Çalışma yöntemin neydi?

I.M: Öncelikle Tunus’ta henüz üzerinde hiç çalışılmamış birincil el kaynaklar olduğunu fark ettim. Bu kaynaklar üzerine ikincil literatür yok denecek kadar azdı. Doktora tezimde bu konu üzerinde çalışmaya başladım ve Tunus Ulusal Arşivleri, Tunus Üniversitesi’ndeki Fransız arşivleri ve İngiliz Ulusal Arşivleri’ndeki belgeleri taradım. Avrupalılarca yazılan birçok seyahatnamede kölelik ve köle ticareti hakkındaki bilgi ve gözlemleri inceledim. Kaynaklarımın çoğu bana köleliğin nasıl organize edildiği ve köle ticaretinin yapısı hakkında bilgi veriyordu. Aynı zamanda köleleştirilmiş Afrikalıların soyundan gelen insanlarla kölelik tarihine dair sözlü mülakatlarda bulundum. Afrika kökenli animistik dinlerden Bori’ye inanan cemaatlerle iletişime geçtim. Bu cemaatler inançlarına bazı İslami ritüelleri de entegre etmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu zamanında da bu tarz inanışlara sahip köleler vardı. Bazı Avrupalı elçiler ve eşleri Afrika animizmi ile İslam’ı kombine eden ritüeller üzerine yazmışlardır. Bu dine inanan son jenerasyondan bazı insanlar köle atalarıyla ilgili anılara sahiptiler ve onlarla yaptığım görüşmeler bana oldukça yardımcı oldu. 

____ Osmanlı yönetimi altına girmeden önce Tunus ve civarındaki köle ticareti ne boyutta idi? Osmanlı yönetimi kölelik ve köle ticareti konusunda nasıl davranıyordu?

Tunus, Ortaçağ’daki ismiyle İfrikiyye, Kuzey Afrika’nın en küçük ülkelerinden biriydi ama aynı zamanda önemli bir köle ticaret merkeziydi. Osmanlı yönetimi öncesinde Tunus’ta köle ticareti büyük ölçüde Sahra Ötesi (Trans-Sahara) köle ticaretine dayanıyordu. Osmanlı’dan önce Tunus’u yöneten Muradi yönetimi altında özellikle korsanlık yoluyla insanların köleleştirildiğini biliyoruz. 11. yüzyıl başında Madrid, Tunus ve Libya’yı işgal eden Banu Hilal döneminde (Arabistanlı bedevilerin yönetimi) ise olgunlaşan köle ticareti durakladı. 14. yüzyıldan sonra Tunus’ta Hafsid Hanedanı başa geldi ve bölge ticari ve kültürel açıdan gelişmeye başladı. Osmanlı, 1574 yılında Tunus’taki Hafsid yönetimini hâkimiyeti altına aldı. İç güvenliğin daha etkili bir şekilde sağlanmasıyla birlikte Osmanlı Tunus’unda köle ticareti giderek canlandı. Osmanlı elbette ki daha çok kıyıya yakın bölgeleri kontrol ediyordu ama iç bölgelerdeki yerel otoriteler de Osmanlı deylerine (eyalet yönetiminden sorumlu en yüksek askeri mevki) bağlılıklarını göstermek zorunda hissediyorlardı. Böylece bölgede güvenlik sağlanıyor bu da ticaretin gelişmesine sebep oluyordu. Deyler ve ondan önce bölgede yönetimde olan hanedanlar Akdeniz’deki Sardinya, Sicilya gibi adalara saldırıyor ve ele geçirdikleri Hıristiyanları köleleştiriyorlardı. Bunu söylemişken Aziz Yahya (St. John) şövalyelerinin de Müslüman esirleri köleleştirdiklerini söylemek gerekir. 

Osmanlı yönetimi Tunus’a hâkim olduğu dönemde kervan ticaretinin gelişmesi için bölgenin fiziksel ve ekonomik altyapısına katkıda bulundu. Bugün Tunus’a gittiğinizde Türk Pazarı (Suk al-Turk) gibi Osmanlı’dan kalma yapılarla karşılaşırsınız. Bunun dışında Tunus’taki yöneticilerin isteği üzerine İstanbul’dan Tunus’a gönderilen tutsaklar vardı. Bu tutsaklar satılan veya fidyeyle özgür bırakılabilen Doğu Avrupa kökenli savaş esirleriydi. Osmanlı beyleri onları çeşitli inşaat işlerinde çalıştırırdı ve bazen de idari işler için kullanırdı. Kadınlar ise Tunus’taki yönetici sınıfı için eş veya cariye olmak üzere eğitilirlerdi. 

____ İnsanlar nasıl köle haline getiriliyor, ne tarz koşullar altında yaşamak zorunda kalıyordu? Köle ticaretini yapanlar kimlerdi?

Afrika’daki kabileler arasındaki savaşlar esnasında veya direk kaçırılarak ele geçirilen insanlar çeşitli aracılar yoluyla köle tüccarlarına satılıyordu. Kuzey Afrika ile iç ve batı Sudan arasında köle tüccarlarına düzenli olarak devam eden köle satışı vardı. Afrika’daki bazı yerel yöneticiler de köle tüccarlarıyla işbirliği halindeydiler. Kuzey Afrika’daki köle tüccarlarınca satın alınan köleler, Sahra Çölü’nde kervanların ardı sıra yalın ayak günde 20 ila 40 kilometre yürüyerek Tunus’a varıyorlardı. Yakıcı güneşin altında yaptıkları bu zorlu yolculuk boyunca, çok kısıtlı yiyecek ve suya sahip oluyor, çiçek gibi bir sürü bulaşıcı hastalığa maruz kalıyorlardı. Tunus’a gelen köleler Suk al-Birka denilen köle pazarında dellal denilen simsarlar tarafından satılıyorlardı. Hıristiyan ve Yahudiler köle ticareti yapamıyorlardı. Köle ticareti sadece Müslümanların yapabildiği bir şeydi. Satış olduğunda alıcı ve satıcı arasında hücce denilen bir kontrat düzenlenirdi. Köleyi satın alan kişi tüm ücreti hemen ödemek zorunda değildi, köleyi daha fazla incelemek ve bir kusuru varsa iade etmek için elinde üç gün kadar tutabiliyordu. Atlas Okyanusu ötesi köle ticaretinin aksine, Akdeniz köle ticaretinde köle olarak satılanların çoğu çocuktu. Fiyatlar yaşa, cinsiyete ve fiziksel özelliklere göre değişirken kadınlar, erkeklerden daha pahalı idi. Özellikle buluğ çağına yakın kız çocukları en değerli kölelerdi. Kölelerin fiziksel özellikleri de fiyatlarını belirleyen başka bir unsurdu. 

Kölecilik ve Köle Ticareti Üzerine 2

Sahra ötesi köle ticareti, Sahra Çölü boyunca ilerleyen deve kervanları üzerinden yapılıyordu. Ticaretin önemli duraklarından biri de Tunus’taki köle pazarıydı.

____ Sahra Ötesi ve Atlas Okyanusu ötesi köle ticaretini karşılaştırdığında dikkatini çeken en önemli benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? 

Öncelikle Atlantik ötesi köle ticareti üzerine, sahra ötesi köle ticareti üzerine olduğundan çok daha geniş bir literatür var. Sahra ötesi köle ticareti, Sahra Çölü boyunca ilerleyen deve kervanları üzerinden yapılıyordu. Atlantik ötesi köle ticaretinde gemiler ön planda olduğu için gemi jurnalleri ticaretin boyutları ve koşulları hakkında daha fazla bilgi sunuyordu. 

Aslında Sahra ötesi ve Atlantik ötesi köle ticareti sistemleri arasında kölelerin sayısı, kaynağı ve yolculuk yaptıkları coğrafyalar olmak üzere birçok fark var. Sahra ötesi köle ticareti Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nu kapsarken Atlantik ötesi ticaret, Karayipler, Güney ve Orta Amerika ve Kuzey Amerika’yı (ABD) içeriyordu. 9. yüzyıldan sonra artan Sahra ötesi köle ticareti bu bölgedeki ticaret yollarının canlanmasına; Batı ve Orta Sudan’ın dini ve siyasi olarak İslam coğrafyasına entegre olmasına vesile oldu. Bundan sonra Sudan Kuzey Afrika ve Akdeniz pazarlarına köle, altın ve diğer değerli ticaret malları sağlamaya başladı. 18. yüzyıl başlarına kadar Akdeniz’in etrafındaki ülkelerde dönen bu ticaretin hacmi konusunda net bir fikrimiz yoktu. Tarihçiler ancak 18. yüzyılın başında, o da Avrupalı seyyahların notları sayesinde bu ticaretin hacmi, kölelerin yaşı, cinsiyeti ve kökenleri konusunda bir fikre sahip olmaya başladılar. Bazıları transplantasyonların sadece Amerika kıtasında olduğu yanılgısına düştüler. Halbuki Osmanlı İzmir’inde de bu tür transplantasyonlar vardı. Ancak Osmanlı coğrafyasındaki kölelerin çoğu ev içi hizmetinde kullanılıyordu. 

____ Avrupalıların Akdeniz’i hâkimiyetleri altına aldığı 19. yüzyıl ortasında köle ticareti ne durumdaydı? 

1815’deki Viyana Kongresi’nde ve sonrasında Avrupalı devletler gözlerini Akdeniz’e çevirdi. 1830 yılında Fransa’nın Cezayir’i işgal etmesiyle Kuzey Afrika için işler iyice kötüleşti. Bölgeye çok fazla Avrupalı akın etmeye başladı. Cezayir’in yanı sıra Avrupalılar Tunus’a da geliyorlar ve burada ticari etkinliklerde bulunuyorlardı. Hatta bir kısmı Tunus Bey’ine hizmet ediyordu. Mesela La Gullet denilen Tunus limanının inşasından Gaspari adındaki bir Fransız sorumluydu. Gaspari aynı zamanda köle tüccarlarıyla işbirliği halinde gizlice köle ticareti yapıyor; Tunus ve Trablus’taki limanlardan İzmir’e, İstanbul’a ve Akdeniz’in birçok yerine köle gönderilmesine ön ayak oluyordu. Bu gizli ticaret 1830’ların ortalarında başladı ve 1841’de o kadar büyük bir fenomen haline geldi ki İngiliz hükümeti buradaki köle ticaretiyle ilgili bir soruşturma başlattı. Bu dönemde köle ticaretinde Avrupalı figürlerin ve de durumdan çıkar sağlamak isteyen birçok Yunan kaptanın işbirliğini görüyoruz. Kaptanlar, gemilerinde yükün yanı sıra birçok köle taşıyorlar ve kayıtlara onları yolcu olarak giriyorlardı. 

____ Peki köleliğin yasaklanması konusu nasıl gündeme geldi? Tunus’u bu bağlamda özel yapan neydi? 

Köle ticaretinin yasaklanmasına dair hareket 18. yüzyılın başlarında başladı. Bu yöndeki talep Quaker’lar olarak bilinen Hıristiyan tarikatı mensuplarından geldi. Dini ve insancıl sebeplerle köleliğin kaldırılması için Britanya’daki siyasetçiler üzerinde baskı kurdular. Bazı tarihçiler ise köle ticaretinin kaldırılmasını tamamen ekonomik sebeplere bağlarlar. Bu tarihçilerin başında gelen Eric Williams’a göre kölelik, endüstrileşme ve köle ticaretinin artık o kadar da karlı olmaması nedeniyle kaldırıldı. Endüstrileşme el emeğine olan talebi azaltmış, bu da el emeğinin temel kaynağı olan köle ticaretini olumsuz yönde etkilemişti. Ama köle ticaretinin yasaklanmasının ardındaki en önemli neden, dünyanın her yerinde köleleştirilen Afrikalıların gösterdiği direnişti. Atlantik ötesi transplantasyonlarda ve evlerde emeği sömürülen köleler kaçmaya, hatta kendilerini köleleştirilenlere karşı saldırmaya başlamışlardı. Tunus’ta da kölelerin benzer şekilde direnişlerini görüyoruz. 

Tunus’ta köleliğin yasaklanma sürecini anlamak için Tunus Beylerbeyi Ahmed Bey ve onu kölelik karşıtı fikirleriyle etkileyen Sir Thomas Fowell Buxton’un düşüncelerinden bahsetmek gerekir. Boxton Afrika Köle Ticareti ve Çözümü (African Slave Trade and its Remedy) kitabında Afrika’daki köleliğin nasıl sonlanacağı üzerine yazmıştı. Buxton’un şöyle bir teklifi vardı. Afrika’da Batı’dakine benzer plantasyonlar yapılabilirdi. Buxton buna yasal ticaret (legitimate commerce) diyordu. Bu Amerika’da köleleştirilmiş Afrikalıların transplantasyonlarda kullanıldığı tarımsal girişime benziyordu. Buxton aynı şeyi Afrika’da yapabiliriz diyordu. Buxton’a göre ticaret ve medenileştirme misyonu (civilizing mission) teşvik edilmeliydi. 

____ Peki neydi bu misyon? 

İnsanlar ya Hıristiyan olacak ya da Batı değerlerinin ve medeniyetinin etkisi altına gireceklerdi. Böylece insanlık dışı bir uygulama olan köleliğin kaldırılmasına katkıda bulunacaklardı. Buxton perspektifini aynı harfle başlayan ve Triple C olarak bilinen üç hedefle açıklıyordu: Commerce (ticaret), Civilization (medeniyet) ve Hıristiyanlık (Christianity). Buxton’ın bu üç hedefi Kuzey Afrika’da değil de, sadece Batı Afrika’nın kıyı kesiminde hayata geçirilmeye çalışıldı. Burada köleliğin yasaklanmasını isteyenler Afrika kıyılarının yöneticileriyle işbirliği yaparak, palm yağı, yerfıstığı, akasya sakızı gibi ham maddeler için büyük ölçekte transplantasyonlar kurdular. Buxton, kölelerin birçoğunun geldiği Afrika’nın iç kısımları ile Sahra’nın güneyine Hıristiyanlığı tanıtmak istiyordu.

Burada insancıllık (humanitarianism) ile emperyalist arzuların kesiştiğini görmek gerekiyor. Bir yandan Buxton köleliğin insanlık dışı olduğuna gönülden inanıyor ve onu kaldırmak istiyor öte yandan, misyonerlik ruhu taşıyarak Afrika’da Hıristiyanlığı yaymak istiyordu. 

____ Bu süreç Tunus’u nasıl etkiledi?

Buxton’un düşüncelerinden etkilenen James Richardson üç dört kez Tunus’ta bulunmuştu ve Tunus İngiliz başkonsolosu Sir Thomas Reade ile birlikte çalışıyordu. Reade ve Richardson Hüseyni hanedanından gelen Tunus Beylerbeyi Ahmed Bey’i Afrika’daki köle ticaretini yasaklama konusunda ikna etmeye çalışıyorlardı.

Richardson’un Tunus’ta Hıristiyanlığı yaymaya dair herhangi bir çabasına rastlamadım. Şunu açıklıkla söyleyebilirim ki Ahmed Bey Tunus’ta köleliği ve köle ticaretini yasakladığında ne Hıristiyanlığı yaymak ne de meşru ticaret Tunus için gündemdeydi. Tunus bu dönemde Osmanlı yönetimi altında gözükse de bir nevi yarı-özerk konumdaydı. Annesi Sardinyalı bir köle olan Ahmet Bey adalet anlayışına ve reformcu bir zihne sahipti ve bölge için çok kritik zamanda yönetici pozisyonundaydı. Fransa 1830’da Osmanlı’ya bağlı Cezayir’i işgal etmişti ve Akdeniz’de nüfuzunu artırmaya yönelik Büyük Akdeniz projesini hayata geçirmeye hazırlanıyordu. Bu durum Osmanlı yönetimini çok rahatsız ediyor, Tunus veya Trablus’un da aynı şekilde işgal edilmesinden endişe duyuyordu. Osmanlı bu nedenle Tunus’a bir donanma bile göndermişti. Ahmet Bey ise Tunus’un Osmanlı’ya karşı özerkliğini kaybetmesini veya Fransız kolonisi olmasını istemiyordu. Fransa ve Osmanlı arasında sıkışmış hissettiği için de İngiltere’yi ideal bir müttefik olarak gördü. Çünkü İngiltere’nin Osmanlı üzerinde önemli bir nüfuzu vardı ve Fransa’nın Tunus’u kolonileştirmesine göz yummazdı. 

Kölecilik ve Köle Ticareti Üzerine 3

Tunus Beylerbeyi Ahmet Bey, adalet anlayışına ve reformcu bir zihne sahipti. İlk olarak 1841’de köle ticaretini ardından da köleliği yasakladı.

____ Peki Ahmed Bey köleliği kaldırma konusunda nasıl bir yol izledi? 

Ahmed Bey Tunus’ta köleliği kaldırmaya karar verdiğinde bunu nasıl yapacağını iyi planlamak zorundaydı. Birden ortaya çıkıp da kölelik kötüdür ve bu nedenle köle ticaretini yasaklıyorum diyen bir ferman gönderemezdi. Halkı şeriat çerçevesinde bir yolla ikna etmesi gerekiyordu. 

İlk olarak köle ticaretini ardından da köleliği yasakladı. 1841 yılı civarında kervanlar yoluyla yapılan köle ticaretine son vermeye kalkıştı. O dönem zaten Avrupalılar da köle ticaretinin içerisindeydi. İlk olarak Tunus topraklarına köle getiren tüm kervanları yasakladı. Her ne kadar kervanları yasaklasa da köleler bir şekilde Tunus’a gelmeye devam ediyordu. Tunus’a gelen köleler serbest bırakılmak istendiğinde “ama onlar Tunus vatandaşı değil Cezayir vatandaşı, Cezayir bildiğiniz üzere Fransız hâkimiyeti altında ve Fransa köleliği yasaklamadı” denilerek çıkış yolu bulmaya çalışılıyordu. Ahmed Bey 1842’de nerenin vatandaşı olursa olsun Tunus’a adım atan her kölenin kölelikten azat olduğunu, bu topraklar üzerinde herkesin özgür olduğunu ilan etti. Ahmed Bey’in aldığı başka bir önlem ise Tunus’ta doğan her kölenin özgür olduğunu ilan etmekti. Çünkü köle bir anne ve babadan gelen çocuk da otomatikman köle sayılıyordu ve bu fermanla köleleri özgürleştirdiğinde onların çocuklarını da özgürleştirmiş oluyordu. Yani özgür bir insanın çocuğu asla köleleştirilemiyordu. 1846 yılında Ahmed Bey köleliği tamamen yasakladı. Ancak bu yasağa rağmen köle ticareti 1855’teki ölümünden sonra gayrı meşru yollarla 1880’lerin sonuna kadar devam etti. 

____ Kölelik çalışmaları ile ilgili akademinin daha alması gereken çok yol var. Senin özellikle üzerinde çalışmak istediğin konular nelerdir? 

Köleliğin kaldırılmasından sonra serbest bırakılan kölelere ne oldu sorusunun cevabını özellikle merak ediyorum. Köleliğin yasaklanmasının sadece yasal ve ekonomik sonuçları olmadı aynı zamanda kimlik, kültür ve vatandaşlık anlayışını da etkiledi. Serbest bırakılan köleler gerçekten artık özgür müydüler? Yani teoride özgür gözükebilirler ama durum pratikte nasıl işliyordu? Topluma entegre olabiliyorlar mıydı? Yaşam standartları ve koşulları kölelik geçmişi olmayan insanlardan ne kadar farklı idi? Yaşadıkları ülkede ne kadar eşit vatandaş muamelesi görüyorlardı? Bu sorunun cevabı ne Osmanlı Tunusu, ne de Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi bölgeleri için tam olarak verilmedi. Başka önemli bir soru da, serbest bırakılan köleler, içinde bulundukları ve göç ettikleri toplumların kültür ve sanatını nasıl etkilediler? Mesea Stambeli, Tunus’a Sahra altından getirilen kölelerce taşınan müzik ve trans yoluyla iyileşme geleneğidir. Ancak daha sonra yasaklandı. Onun müziği Tunus’ta müzik kültürünü zenginleştiren bir öğe oldu. Uluslararası müzik kültürünün de bir parçası oldu. 

Kölelik bir kurum ve insanlık deneyimi olarak bizlere ne bıraktı? Köle soyundan gelen insanlar hayallerine ulaşmakta ne kadar özgürdüler? Atalarının köle geçmişi onların bugünkü hayatları üzerinde nasıl etki yapıyor? Kölelik mirasının bir yandan Afrika kültürünün yayılması ve dünya kültürlerini zenginleştirmek gibi katkıları oldu ama bugün dünyanın birçok yerinde ırkçılığın var olmasına da katkıda bulunduğu açık. Bu konuda çok şey yapılmalı. Umuyorum ki gelecekteki tarihçiler, kölelik, vatandaşlık ve köleliğin mirası gibi konularla daha fazla ilgilenirler. 

____ Bildiğin üzere George Floyd’un trajik ölümünün ardından yeniden alevlenen Black Lives Matter hareketi köle ticaretinden zengin olan ya da köleliğin kaldırılmasına karşı çıkan figürlerin heykellerine ve anıtlarına tepkileri örgütlüyor. Örneğin Bristol’de Edward Colston’un, Edinburg’da Henry Dundas’in, Oxford’da Cecil Rhodes’un, Antwerp ve Ghent’te Belçika Kralı II. Leopold’un, ABD’de Christopher Columbus, Robert Millingen, Robert E. Lee’nin heykellerine zarar verildi. Bu son gelişmeler senin için ne ifade ediyor? Sence geçmişteki kölelik ve köle ticaretine karşı bugün kamu vicdanı olarak neler yapmakla sorumluyuz? Örneğin Londra Belediye Başkanı Sadık Han, Londra’daki sokak isimleri ve heykellerin bu bağlamda yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etti. Bu konuda neler söylemek istersin? 

Tüm kalbimle Sadık Han’a katılıyorum. İnsanların ten renkleri nedeniyle ötekileştirilmesi artık son bulmalı. Bugün siyahilerin insanlığın dışına itilmesinde (dehumanisation) geçmişteki kölelik kurumunun ve köle ticaretinin çok büyük payı var. Tüm bu protestolardan öğrenmemiz gereken siyahi karşıtlığı dünyanın hiçbir yerinde artık kabul edilemez ve tolere edilemez. Herhangi bir coğrafyada köle ticaretinden bir şekilde fayda görmüş her insan köle ticaretinin bize ne gibi bir miras bıraktığı üzerine düşünmeli ve toplumsal barışa verdiği zararı sona erdirmek için adımları atmalıdır. Kölelik geçmişine dair anıt, heykel ve sokak isimleri kaldırılmalıdır. Bu geçmişin mirasını yansıtan somut ve soyut miras tekrar gözden geçirilmeli ve asla köle tüccarları ya da köleliğin kaldırılmasını geciktiren figürler onurlandırılmamalıdır. 

Magma 54. sayı / 2021