Uranyum Atlası’nın yayımlanan Türkçe baskısında nükleer enerji ve uranyum madenciliğinin ciddi ekolojik ve ekonomik sorunlara yol açacağına dikkat çekiliyor.
Uranyum Atlası’nın yeni yayımlanan Türkçe baskısı, nükleer enerji ve uranyum madenciliğinin yol açacağı ciddi ekolojik sonuçların yanı sıra ekonomik sonuçların da ne kadar feci olacağını gösteriyor. Almanya Nisan 2023’te son üç nükleer reaktörünü de kapatarak en azından nükleer enerji üretimi açısından nükleer çağı sona erdirmeyi planlarken, Türkiye ilk nükleer enerji santralını inşa ediyor. Çernobil nükleer kazasının 37. yıldönümünden bir gün sonra ilk nükleer yakıt 27 Nisan’da Akkuyu'ya geldi. Uranyum Atlası’nın da ortaya koyduğu gibi, Türkiye’de yenilenebilir enerji maliyetleri nükleer enerji maliyetinin çok altında. Ancak Türkiye’nin daha düşük maliyetle değerlendirilmeyi bekleyen büyük yenilenebilir enerji kaynakları olmasına rağmen Türkiye’nin neden nükleer çağa girmeye can attığını tahmin etmek kolay değil.
EKOSFER Uranyum Atlası raporu, nükleer enerjinin iklim krizine yol açan seragazı emisyonları konusunda da masum olmadığını gösteriyor. Yapımından sökümüne kadar olan süreyi kapsayan tüm süreç hesaba katıldığında, 1 kilovatsaat elektrik üretmek için rüzgâr santralları atmosfere 15 gram karbondioksit salarken, nükleer santrallarda bu rakam 104 gramı buluyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kıyaslandığında nükleer santralların iklim krizinin büyümesine yaptığı katkının daha fazla olduğu görülüyor.
Uranyum nedir, nasıl çıkarılır, çevreye nasıl zarar verir gibi herkesin çok fazla tanımadığı bu elementi, Uranyum Atlası Raporu’nun Türkçe editörü ve EKOSFER Derneği Kampanyalar Direktörü Özgür Gürbüz’e sorduk.

Çernobil hem sorunu hem de çözümü gösteren bir yer artık. Çernobil’in ıssızlığının tek umudu, gelecek kuşaklara ders olabilmesi. Fotoğraf: Özgür Gürbüz
Öncelikle uranyum nedir, kısaca anlatabilir misiniz?
Uranyum yüksek radyoaktiviteye sahip bir maden. Dünyada, toprakta, kayaç yapılarda ve suda bulunur. Her yerde vardır ama ekonomik açıdan anlamı olan uranyuma, içinde çok miktarda uranyum barındıran uraninit gibi minarellerin içinde rastlanır.
Uranyum nasıl bir element?
Gümüş rengini andıran bir renge sahip, ağır, metalik bir element. Uranyum da diğer madenleri çıkarılmada kullanılan benzer yöntemlerle çıkarılır ama asıl sorun onun kullanımında ve çıkarılırken çevreye verilen zarar. Doğaya etkisi diğer madenlerle kıyaslanamayacak kadar fazladır.
Bir bölgede uranyum olup olmadığı nasıl tespit ediliyor?
Sondaj çalışmalarından sonra uranyumun varlığı tespit edilebilir. Uranyum cevheri farklı uranyum minerallerinden ve çevresindeki kayadan oluşur. Cevheri çıkarmak için yerine bağlı olarak, değişen miktarlarda malzemenin (artık) çıkarılması gerekir. Cevherdeki uranyum konsantrasyonu önemli ölçüde değişir. Kabaca söylersek 1 ton uranyum elde etmek için 1000 cevher çıkarılması gerekir.
Nasıl çıkartılıyor?
Uranyum uzun bir süre boyunca yalnızca yeraltı ya da açık ocak madenciliği yöntemleri kullanılarak çıkarıldı. 1980’lerden itibaren, yerinde kimyasal yıkama işlemi (yerinde liç) tercih edilmektedir. Bunu da siyanür kullanılan altın madenciliğinden hatırlayabilirsiniz. Geleneksel çıkarma sisteminde cevher mekanik yöntemlerle parçalanır, öğütülür ve uranyum daha sonra kimyasal yıkama yoluyla çıkarılır. Bu işlem, ağırlıkça yüzde 99,284 oranında bölünebilir (fisil) olmayan uranyum-238 ve sadece yüzde 0,711 oranında bölünebilir uranyum-235 içeren uranyum oksit (U3O8) üretir. Üretilen ve sarı pasta adı verilen bu bileşimde uranyumun oranı yüzde 75’e varabilir. Ortaya çıkan ve atık olarak adlandırılan zehirli çamur ise yer üstündeki devasa havuzlarda kalıcı olarak depolanır. Uranyum cevherinin yüzde 99,9’u atık havuzlarında bırakılır. Bir maden kapandıktan sonra bile atıklar nedeniyle maden alanları radyoaktif olarak kirlenmiş halde kalır. ABD’de bu bölgelere “Ulusal Fedakârlık Alanları” adı verilir. Bu bölgeler çoğunlukla yerli halkların toprakları üzerindedir.
Uranyum yakıta nasıl dönüşüyor?
Uranyumun ana kullanım alanı nükleer santrallar. Kömür veya gaz gibi yakıldığında ısı veren bir element olmadığından yakıta dönüştürülmesi için bir dizi işlemden geçmesi, “zenginleştirilmesi” gerekiyor. Bu süreci uranyum Atlası raporumuzda detaylı bir şekilde, şemalarla anlattık. Madenlerden çıkarılan cevherle yapılan sarı pastanın zenginleştirme işlemine hazır hale getirilmesi için özel tesislerde uranyum hekzaflorüre dönüştürülmesi gerekir. Daha sonra zenginleştirme işlemi başlar ve bölünebilir Uranyum 235’in (U-235) oranı yüzde 0,7’lerden yüzde 3 ila 5 seviyelerine getirilerek nükleer santrallarda kullanılabilecek yakıt çubuklarının üretiminde kullanılır. Dünyada bu işlemi yapabilen sadece 13 uranyum zenginleştirme tesisi var. Zenginleştirme işleminde U-235’in oranını yüzde 90’lara çıkarırsanız da nükleer silah elde edersiniz.
Türkiye’de uranyum var mı?
MTA’nın güncel verilerine göre Türkiye’de 12 bin ton civarında varlığı kanıtlanmış uranyum var. Yozgat, Uşak, Aydın, Manisa illerinde tespitler yapıldı. Bu cevherlerde uranyum yoğunluğu yüksek değil, ekonomiklik açısından alt sıralarda yer alıyor ve istense bile şu anda Mersin’de yapımı süren Akkuyu nükleer santraline yetecek uranyum yok. Zaten, uranyumun zenginleştirilmesi, ilgili reaktörlerde kullanılabilecek yakıt haline getirilmesine dair elimizde bir teknoloji yok. Genelde nükleer reaktörleri yapan firmalar o reaktörlere uygun yakıt üretiyor. Zenginleştirme süreci de silahlanmayla olan ilişkisi nedeniyle birkaç ülkenin tekelinde. Türkiye’de uranyumun çıkarılmasının önünde bir engel yok ancak ekonomik anlamda bir şirkete kazanç sağlamaktan öteye gidecek bir durum da yok. Çıkardığımız uranyumu yakıt haline getirecek bir tesise ve teknolojiye sahip değiliz.

Sovyetler Birliği sınırları içerisindeki Pripyat kenti ve çevresindeki 350 bin kişi Çernobil kazasından sonra başka bölgelere göç etmek zorunda kaldı. Fotoğraf: Viktor Hesse
Hangi ülkeler uranyum rezervlerine sahip?
Dünyadaki uranyum rezervlerinin büyük bir bölümü sırasıyla Avustralya, Kazakistan, Kanada, Rusya, Namibya, Güney Afrika, Nijer, Brezilya ve Çin’in sınırları içerisinde. Avustralya’nın 2 milyon tonu aşan, Kazakistan’ın 1 milyon tona yaklaşan rezervine karşılık Türkiye’nin rezervi 12 bin ton. Birçok ülkede uranyum olsa da cevherin içindeki uranyum yoğunluğu maliyetleri belirlemede önemli bir etken.
Uranyum insan sağlığını zararlı mı?
Atıklar sadece madencilik sırasında değil, sarı pasta üretiminden nükleer santrallarda kullanılmalarına kadar birçok aşamada ortaya çıkıyor. Uranyum, kurşun ve cıva gibi canlılar için zehirli bir ağır metaldir. Aynı zamanda uranyum kararlı bir element olmayıp, doğal haliyle bile radyoaktiftir ve bu nedenle radyo-toksiktir. Geriye kurşun-206 kalıncaya kadar alfa, beta ve gama radyasyonu yayan diğer elementlere ayrışırlar. Bu nedenle uranyum madenciliği sırasında ortaya çıkan ince ve kaba toz, radyoaktif parçacıklarla doludur ve hava radon gazı ile kirlenir. Madencilerde akciğer kanseri görülme sıklığının yüksek olmasının ana nedenlerinden biri budur. İçme suyu ve besin zinciri de uranyum ve onun radyoaktif bozunma ürünleri tarafından kirletilmektedir. Bir organizma sadece düşük dozda radyasyona maruz kalsa bile zarar görebilir. İyonlaştırıcı radyasyonun yanı sıra ağır metallerin de toksik etkileri olduğundan, uranyum madencileri ve aileleri için genel kanser riski önemli ölçüde daha yüksektir. Fetüs özellikle savunmasızdır, çünkü organizması hala gelişmektedir. Ölü doğumlar ve kadınlarda doğurganlık sorunu görülür. Madencilik bölgelerindeki çocuklar diğer bölgelere göre çok daha sık lösemiye yakalanır. Yetişkinlerde en tipik hastalıklar akciğer ve gırtlak kanseri, kardiyovasküler ve immün yetmezlik ile zihinsel bozukluklardır.
Uranyum devletler tarafından mı çıkarılıyor? Atıklar nasıl bertaraf ediliyor?
Uranyum madenciliğini özel şirketler veya kamuya bağlı şirketler yapabiliyor, ülkeden ülkeye değişiyor. Temizlenmesi ise çetrefilli bir konu çünkü uranyum-238’in yarı ömrü 4,46 milyar yıl. Uyuyan devi bir kez uyandırıp, havayla, toprakla, insanla buluşturdunuz mu yapacak bir şeyiniz yok. Aynı nükleer atıklar gibi yok edemiyorsunuz. Bir Aborjin’in dediği gibi: Toprağın altında uyuyan yılanın uyandırılmaması gerek çünkü yılanın güçlerini evcilleştiremeye insanın gücü yetmez.
Rezervi olan ülkeler çok mu şanslı?
Şu anda 1 kg uranyum 120 dolar civarında. 1 kg altın ise 63 bin dolar. Uranyum altın kadar bile değerli değil ama bir madeni, parayla değerlendirmeye çalışan bu bakış açısı aslında çok yanlış. Madenlere doğaya verdikleri zararla değer biçersek aslında bize ne kadar pahalıya patladıklarını daha iyi anlarız. Bizi zengin etmediklerini, tam tersine yaşamsal varlıklara zarar vererek hayatımızdan ettiklerini düşünsek maden kullanımı konusunda çok daha fazla zarar verdiklerini görebilirdik. Neredeyse tüm değerli madenlerde olduğu gibi uranyum madenciliği de bir ülkeyi zenginleştirmez. Afrika ve Güney Amerika, dünyanın en zengin madenlerine sahip yoksul ülkelerle dolu. Kalkınmayı büyüme ve gelişme sayan bugünkü yanlış ekonomik anlayışı baz alsak bile madenler sayesinde zenginleşmiş ülke sayısı çok az, onların refah ve gelişmişliği de oldukça tartışmalı.
Uranyum, Akkuyu Nükleer Santralı için gerekli mi?
Türkiye’nin madeni çıkaramama nedeni daha çok ekonomik ve uranyum yataklarının zayıflığıyla ilgili. Tıp alanında kullanılan radyoaktif maddelerin miktarı da oldukça sınırlı ve teknoloji nedeniyle de birçok ülke bu maddeleri ithal ediyor. Uranyum günümüzde nükleer yakıt imal eden ve nükleer santralı olan ülkeler için önemli. Ancak burada da şu yanılgıya düşmemeliyiz. Nükleer reaktör üretimi bir elin parmakları kadar az sayıda şirketin elinde olduğu için bu reaktörlerde kullanılan yakıtlar da çok az sayıda firma tarafından üretilir. Genelde nükleer santralı satın aldığınız şirket size o santrala uygun yakıtı sağlar. Ukrayna’daki birçok nükleer reaktörün yakıtının Rusya’dan geldiğini, ABD’nin uranyum ihtiyacının yüzde 14’ünü Rusya’dan karşıladığını hatırlatalım. Akkuyu için de durum aynı. Mersin’deki santralın yüzde 100 hissesine sahip Rus şirketleri zaten yakıtı da getiriyor. Biz uranyum çıkarsak bile o santrala uygun yakıt üretme konusunda yetkimiz de teknolojimiz de yok. Dolayısıyla Türkiye’deki uranyum arama faaliyetlerinin ülkedeki nükleer tesislerle ilişkisi yok, şirketlerin kâr amaçlı çalışmalarıyla ilişkisi var.
EKOSFER olarak neden öncelikli mücadele alanınızı uranyum ve nükleer enerji olarak belirlediniz?
EKOSFER’in ana çalışma alanı iklim krizi. İklim kriziyle mücadele ederken, bu krizi fırsata çevirmeye çalışan nükleer endüstri gibi güçlerle de mücadele etmek zorundayız çünkü elimizdeki kaynakların iklim krizini durdurmayacak nükleer enerji gibi sorunlu alanlara değil, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji gibi hızlıca çözüm üretebilecek gerçek çözümlere yöneltilmesi gerekiyor. Bizde nükleer enerjinin maskesini düşürmek için ikinci raporumuzu yayımladık. Uranyum Atlası, sürecin tamamını kapsıyor ve tehlikenin daha büyük bir fotoğrafını çekiyor. Geçen yılki raporumuz ise daha çok Türkiye’deki duruma odaklanıyordu. Amacımız, nükleer enerji konusunda sessiz kalan kamuoyunu doğru bilgiyle buluşturmak.
Magma Avrupa Özel Sayısını Turkcell Dergilik'ten Ücretsiz Okuyabilirsiniz