Adıyaman’da çocukken büyüklerimizin konuşmalarına kulak misafiri olduğum zamanlarda ondan “canavar” diye söz edildiğini duyardık. Şöyle cümleler kulağımıza çalınırdı; “Canavar inek leşini götürmüş”, “filancanın emmisi canavarı eşek leşini yerken görmüş” gibi. Haliyle bu canavardan korkardık, nasıl bir şeydi, dev gibi miydi, dişleri upuzun muydu? Düşlerimizde türlü türlü karakterlere sokardık onu. Yaşım ilerledikçe canavar dedikleri o şeyin aslında çizgili sırtlan olduğunu öğrendim. Fotoğrafa merak saldıkça da hayalim bir gün onunla karşılaşıp fotoğrafını çekmek oldu.
Fırat Nehri’nin yolculuğundaki duraklardan biri olan Adıyaman, yaban kedisi ve soyu tükenmekte olan çizgili sırtlana da ev sahipliği yapıyor. Eskiden bu bölgede çok fazla görünen sırtlanı, geceleri köyde ölmüş hayvanların leşlerini yerken veya leşi taşırken gördükleri için dedelerimiz, ninelerimiz ona canavar lakabını takmışlar. Ne köpek ne ayı ne de başka bir yırtıcı hayvana benzetemediklerinden lakabı canavar diye kaldı, hatta bugün adı geçtiği zaman bile büyüklerimiz ona canavar diyor hâlâ. Benim olduğum köyde canavar olarak anılıyor ama canavar adı Türkiye’nin genelinde kurt için söylenir. Antep dahil bu yörede yallıkurt, aslında yeleli kurt denir.

Çizgili sırtlan (Hyaena hyaena), genel olarak bozkır, çöl ve yarı çöl gibi kurak ve açıklık alanlarda yaşıyor ve derin vadileri tercih ediyor.
Eskiden Adıyaman’ın birçok bölgesinde görülürken, şu an sadece belli başlı birkaç yerde var oldukları söyleniyor. Merakım da biraz bu söylentileri duyduktan sonra arttı. Ben bu canavarı bulup fotoğrafını çekip çevremdekilere şöyle diyeceğim: “Bak, bu canavar o kadar iyi bir canavar ki etrafımızda ki leşlerle besleniyor, geceleri avlanıp gündüzleri inine (yuvasına) çekiliyor. Leşlerle beslendiği için hayvan ölülerinden yayılan mikropları da önlüyor. Aslında onlar doğanın çöpçüleri, temizleyicisidirler. Soyları tükendi, yok denilebilecek kadar azaldı” diyeceğim. Bu cümleleri kurabilmek için araştırmalara başladım. Fırat Nehri kıyısında bir çift çizgili sırtlan ailesinin yaşadığını ve daha önce o bölgede birçok kez görüldüğünü öğrendim. Bunların izini sürerken diğer yandan üç dört çizgili sırtlanın ayrı ayrı günlerde araba çarpmasıyla öldüğünü duydum, üzüntüm tarifsizdi. Uzun süren araştırmalarım, arazi gezilerim sonunda yerlerini tespit edip sabah erkenden yola koyuldum. Dokuz saatlik bekleyişin ardından tam eve gitmeye hazırlanırken, bir anda karşımda çıkan bir sırtlanın beni izlediğini gördüm. Hem korku hem de heyecan; ikisini aynı anda yaşadım. Fotoğraf makinesi elimdeydi, hemen fotoğraf çekmeye başladım. Aramızdaki mesafe 100 metre var yok, burun buruna gelmiştik. Önceki günlerden kalan leşi yemeye başladı. Ben ona o bana alışma sürecindeyken bir diğer sırtlan mağaradan çıkıp beni uzun uzun izledikten sonra oda leş artıklarını yemeye koyuldu. Beni biraz heyecan ve biraz da korku sarmıştı. Çünkü uzun uğraşlar sonucu peşinde olduğum bu çizgili sırtlanı çift halinde görmek ve fotoğraflamak inanılmazdı. Sırtlanların doğada uzun süre kalacak leşleri kısa sürede yiyerek insanlara nasıl büyük bir fayda sağladığını çevremdekilere çektiğim fotoğrafları göstererek anlatmaya çalışıyorum artık. İnsanlara kolay kolay saldırmayan bu yırtıcıyı gördüğünüz zaman zarar verip veya bana saldırır deyip öldürmeye kalkmayın lütfen. Doğaya çok büyük katkısı olan bu tür ülkemizde yok denilebilecek kadar az sayıda kaldı.

YOK OLMAYA DOĞRU
Çizgili sırtlan (Hyaena hyaena), bir zamanlar Anadolu’da Güney Ege, Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da türdeşleriyle beraber yaşıyordu. Günümüzde ise güney sahillerinde ve Güneydoğu Anadolu’da çok az bireyin yaşadığı biliniyor. Bu şaşırtıcı canlı türü, bir zamanlar koşturduğu bozkırlardan ve çöl ikliminin hâkim olduğu yerlerden silindi. Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından açıklanan Kırmızı Liste’nin “Tehdide Yakın” kategorisinde yer alıyor.
Türkiye’de avlanması yasak, avlayanlara Anadolu’daki tür çizgili sırtlan (Hyaena hyaena). Bu tür genel olarak bozkır, çöl ve yarı çöl gibi kurak ve açıklık alanlarda yaşıyor ve derin vadileri tercih ediyor. Habitat seçimini tabii ki leşlerin bol olduğu bölgelere göre yapıyor. Kürkü soğuğa karşı uyumlu olmadığı için çok soğuklarda (-15, -20 gibi) yaşayamıyor. Kirli açık sarı-beyaz kürklerinin üzerindeki siyah şeritleriyle kolaylıkla tanınabilirler. Enseden bele kadar uzanan, sert ve dik kıllardan oluşan yeleleri vardır. Yelelerindeki kılların ucu siyahtır. Ortalama boyları 65-80 santimetre olan çizgili sırtlanların bazısının boyu bir metreyi aşabilir. Genelde geceleri tek başlarına dışarı çıkar ve hayvan leşleri, incir, karpuz, kavun gibi meyveler dahil geniş bir yiyecek listesi vardır. Bugün hâlâ yeryüzünü terk etmemelerinin, hayatta kalmalarının en büyük nedenlerinden birisi budur. Temel yiyecekleri ise hayvan ölülerinden artakalanlardır. Kemik, kıkırdak ve ilikle beslenirler. Dişleri ve çene kemikleri bunları yemeye iyi uyum sağlamıştır. Ölü hayvan dışında evcil hayvanları (köpek, kedi, koyun) da öldürüp yedikleri biliniyor. Sırtlanların yaşadıkları kovukların içi kemiklerle dolu oluyor. Genelde tek başlarına değil, çift olarak yaşarlarsa da yalnız dolaşan bireyler de bulunabiliyor. Eşler yavruları yetiştirmede belirgin bir iş bölümü yapıyorlar. Sırtlanlar çok iyi ebeveynler olduklarından, yavruların yuvanın dışına çıkmasına kesinlikle izin vermiyorlar.
Anadolu’daki sırtlanlar, Hatay’daki Altınözü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ve Şanlıurfa’da Birecik Bozkırları Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ilan edilerek devlet tarafından koruma altındalar. Sırtlan avı yasak, vuran avcıların tespit edilmesi halinde para cezası uygulanıyor.