Greenpeace, geçtiğimiz sene, İzmir’de ithal plastik atıkların çevre koşullarına uygun olmayan şekilde depolandığı gerekçesiyle ilgili kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Geçen temmuz ayındaysa İngiliz yayın kuruluşu BBC bir haberinde İngiltere’den ithal edilen çöplerin Adana’da yok edildiğini ortaya çıkarmıştı. Peki neden çöp ithal ediyoruz? Greenpeace Akdeniz Plastik Proje Sorumlusu Nihan Temiz Ataş, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Birçok zengin ülke geridönüştürülebilir atıklarını denizaşırı ülkelere gönderiyor. Çünkü daha ucuz; bu zengin ülkelerin geridönüşüm hedeflerine ulaşmasına yardımcı oluyor ve yerel depolama alanını azaltıyor. Atıklar, çöp alan ülkeler için de gelir kaynağı.” Atık Yönetimi Uzmanı İlkim Yiğit ise atık yönetimini işaret ediyor: “Petrol kaynağı olan bir ülke olmadığımız için plastik sektörü, hammadde ihtiyacının yalnızca yüzde 15’ini iç pazardan sağlayabiliyor. Oysa iç pazar ihtiyacını doğru atık yönetimiyle yüzde 90’lara taşıyabilir ve hammadde (atık) ihtiyacımızı ülkemiz sınırlarında karşılayabiliriz. İşte problem burada başlıyor. Türkiye etkin ve sağlıklı bir atık yönetimi yapamadığı için, plastik sektörü ihtiyacını başka ülkelerden atık ithal edilmesiyle karşılıyor.”
Greenpeace’in verilerine göre, her gün 213 kamyon dolusu plastik ülke sınırlarına giriyor. İthal edilen çöpler hangi şehirlere bırakılıyor? İlkim Yiğit girişlerin limanlardan yapıldığını ancak devam eden sürecin açıklanmadığını belirtiyor: “Hangi illere dağıldığı veya hangi şirketlerin atık ithali yaptığını ticari bilgiler nedeniyle bilemiyoruz. Fakat tecrübeler, geridönüşüm şirketlerinin yoğun olarak bulunduğu bazı illeri işaret ediyor: Adana, Bursa, İzmir, Mersin, Gaziantep, Ankara ve İstanbul.” Ataş ise şeffaflık probleminin altını çiziyor: “Plastiklerin geridönüşüm oranı gibi bu atıkların hangi şehirlere bırakıldığına ilişkin bilgiye de erişim maalesef mümkün değil. Bu yüzden de bir gün Adana’da bir bölgede ithal edilen plastiklerin ortalığa saçıldığını uluslararası bir haber kuruluşundan dinlemek zorunda kalabiliyoruz.”
Suça Açık Bir Alan: Atık Ticareti
Geçtiğimiz yıl yayımlanan “Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan Atıkların İthalat Denetimi” tebliğine göre atık ithalatı yapmak isteyen ithalatçı, ithalat ve ihracat lisansı almak zorunda. Burada konu yine şeffaflığa geliyor; Greeenpeace Akdeniz Plastik Proje Sorumlusu Ataş anlatıyor: “Bu tebliğe rağmen gördük ki, büyük tonajlarda gelen atıklar içinde geridönüştürülmesi mümkün olmayan İngiliz atıkları hiçliğin ortasında bir yerde yakılmıştı. Bu, gümrükte denetimlerin yeterince yapılmadığına işaret. Atık ticaretinde organize suç bolluğunun olduğu ve ithal edilen tüm atıkların geridönüştürülemediği artık uluslararası haber kuruluşları ve Greenpeace araştırmaları ile de doğrulanmış bir gerçek.” Zira, Geri Dönüşücümler Konfederasyonu’nun 2019’da yayımladığı “Ülkemizde Geridönüşüm Sektörü” konulu sunumunda da şöyle deniyor: “Teknik herhangi bir altyapısı olmayan bu firma ve şahıslar Avrupa’dan, İran, Irak, Suriye gibi ülkelerden kalitesi düşük olan hurda plastikleri çok rahatlıkla ülkemize getirmekte ve pazarlamaya çalışmaktadırlar.”
Makro veya mikro formdaki plastikler, tarımsal ve kırsal topraklarda, sucul yaşamda gıda zincirlerini kirletiyor, besin zincirine girerek insan sağlığını tehdit ediyor.
Dönüşmeyen Plastikler
Türkiye’de geridönüşüm oranları tartışmalı konulardan biri. “Toplanan ve geridönüştürülen plastik miktarına ilişkin kurum raporları arasında veri tutarsızlığı bulunuyor; çeşitli kurumlar tarafından hem toplanan plastiklerin (ton olarak) hem de geridönüştürülmüş plastiklerin miktarı açısından ortaya çıkan veriler de tutarsız” diyen Nihan Temiz Ataş, denetim belgelerinin halka açık olmadığını söylüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı geridönüşüm oranının yüzde 13 seviyesinde olduğunu ifade ederken Atık Yönetimi Uzmanı İlkim Yiğit’e göre, düşüklüğün nedeni, doğru atık yönetim sisteminin kurulmamış olması. Bu konuda sosyal politika geliştirilmesi gerektiğini belirten Yiğit, daha büyük bir tehlikeye dikkat çekiyor: “Geridönüştürülebilir denilen plastiklerin bile birçoğu aslında geridönüşümsüz, hatta dünyadaki tüm plastiklerin şimdiye kadar yüzde 9’u geridönüştürülmüş. Çünkü bu geridönüşümün de bir maliyeti ve çevresel yükü var.”
Doğaya ve denize atılan atıkların canlı sağlığına etkileri görülmeyecek gibi değil: Plastikler, makro veya mikroplastik formda, tarımsal ve kırsal topraklarda, sucul yaşamda gıda zincirlerini kirletiyor, deniz canlılarının ölümüne neden oluyor, besin zincirine girerek insan sağlığını tehdit ediyor. Zira, Avusturya'da yapılan bir pilot araştırmada, insan dışkısında mikroplastik bulunduğunu ortaya çıktı. Greenpeace’ten Ataş ekliyor: “Plastik yakma işlemi hava kirleticileri, uçucu kül, taban külü ve kazan külü/cürufu oluşturuyor; bu da solunum krizlerini, kansere neden olan dioksinleri / furanları, cıva, kadmiyum ve kurşun gibi ağır metalleri ve büyük sera gazlarını yayarak iklim krizine katkıda bulunuyor ve gezegene zarar veriyor.” İlkim Yiğit uygulanan politikaların muhtemel sonunu şöyle anlatıyor: “Atığı başka ülkelere göndererek kurtulan bu durumdan memnun, atığı alarak bir şekilde kar eden de bu durumdan memnun. Her ikisi de kendi kanunlarına göre yasal bir iş yapıyorlar. Fakat günün sonunda bundan zararlı çıkan çevre ve ülke ekonomisi oluyor.”
Bertaraf Modeli Olarak Yangınlar
Peki dönüştürülemeyen çöpler ne oluyor? Türkiye, dünyanın çöplüğü mü? İlkim Yiğit’e kulak verelim: “Dönüştürülemeyen çöpler, düzenli depolama tesislerinin kriterlerine uyuyorsa düzenli olarak depolanıyor (gömülüyor). Eğer kriterlere uygun değilse, atık bertaraf tesislerine gitmesi gerekiyor. Bu da ekstra bir maliyet demek. Bertaraf edilmesi gereken atıklar kanuni olarak belirli bir süre bekleyebiliyor. Ve sonra nasıl oluyorsa, birden tesislerde yangın çıkıyor. Ve o atıklar yanıyor. Son zamanlarda atık tesislerinde yangın çıktığını sık sık duymuşsunuzdur. Buna da ülkemize özgü bir bertaraf modeli diyebiliriz. Türkiye’nin dünyanın çöplüğü olmamasını acilen sağlamak gerekir.”
Yiğit, atladığımız bir noktaya da dikkat çekiyor: “Çok fazla atık üretmek.” Konfederasyon’un sunumuna göre, Türkiye’de kişi başı atık üretimi 1,1 kilogram. Kişi başı elektronik atık üretimiyse 8,83 kilogram. Yiğit anlatıyor: “Biz ülke olarak çok fazla atık çıkartıyoruz. Buna engel olmak gerekiyor. Bunun için 2020 yılından itibaren Geri Kazanım Katılım Payı alınması öngörüldü. Üreticiler; ne kadar atık olacak ürün piyasaya sürüyorsa o kadar katılım payı ödeyecekler. Burada oluşacak tüm gelirlerse atıkların yönetiminde kullanılacak. Ülkemiz için uygulanması planlanan depozito-iade sistemi de etkili bir atık yönetimi sağlayacaktır. Bu yöntem, atıkları kapalı bir döngü de tutarak, diğer atıklar ile karışmadan ekonomik değeri düşmeden ambalajların tekrar kullanımına veya yüksek kaliteli geridönüşümüne katkı sağlar. Üstelik doğada, denizde ve ormanlarda pet şişe, cam şişe görmemizin de önüne geçer.”
Türkiye Plastik Çöplüğü Olmasın
Greenpeace, geçtiğimiz mayıs ayında bir proje başlattı: Türkiye Plastik Çöplüğü Olmasın! Bu haber yazıldığı sırada kampanyaya atılan imza sayısı 124.324 idi. Greenpeace Akdeniz Plastik Proje Sorumlusu Nihan Temiz Ataş, Türkiye’nin çevre suçlarıyla anılmaması adına atık ithalatı gerekirse kademeli şekilde yasaklanana kadar projenin devam edeceğini belirtmişti ki ilk gelişme 16 Eylül’de geldi: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, atık ithalatı kotasını yüzde 80’den yüzde 50’ye düşürdü. Ancak sorular hâlâ yanıtlanmadı: Atık ithalatı neden şeffaflıktan uzak? Yerel kaynaklara yönelmek yerine neden pandemi şartlarında plastik atık ithal etmeye devam ediyoruz?