Turizmde bir tesisimiz var. Bu tesisimiz için bir peyzaj hayali kuralım. Bir kere öyle bitkiler kullanalım ki hiç nazlı olmasın. Tesisin bulunduğu bölgede hava nasılsa o havaya uysun. Yağmur yağarsa şükür desin, yağmazsa idare etsin. Hiç sulamayalım, gübre de kullanmayalım. Her bitki başka mevsimde çiçek açsın. Zamanı geldiğinde mis gibi koksun. Öyle güzel koksun ki, bu kokulara civardaki tüm kelebekler gelsin. Çim yerine başka bir örtücü kullanalım. Üstüne basınca bozulmasın, çok yağmurda çürümesin, çok sıcakta da kurumasın. Hatta üstüne yatınca yumuşacık olsun. Tabii ki su da gübre de istemesin.

Ağaçları da, ressam Bob Ross gibi çizelim isterseniz; Belki şurada küçük, mutlu çalılıklar vardır. Bu çalılıkların ve ağaçların efsaneleri olsun. Hatta Antik hikayeleri olan ağaçlar olsun. Zeus’u beslesin, bereketin bolluğun simgesi olsun, Hititler’de adaklar adansın, Gılgamış destanında ormanı beklesin. Bütün bu hikayelerin hepsi de Anadolu’da geçsin.

Böyle bir peyzaj var. Çin’den ya da Güney Amerika’dan ithal değil, Anadolu’nun kendi doğal peyzajı 12 bin bitki çeşitliliğiyle böylece duruyor etrafımızda. Bu bitkilerin üçte biri yeryüzünde sadece Türkiye’de yaşıyor. Türkiye yüzölçümünün yaklaşık 15 katı büyüklüğündeki Avrupa Kıtası’nda 13 bin bitki türünden bahsediliyor. Diğer yandan sadece Hollanda'nın gayri safi milli hasılasının % 20’sini lale üretimi oluşturuyor.

Böyle bir peyzajı görebilmek ve uygulayabilmek için bulunduğunuz bölgede doğaya çıkıp etrafınızdaki çiçeklere ağaçlara daha yakından bakabilirsiniz. Örneğin Akdeniz’deyseniz makilik bir alanda, defne, keçi boynuzu, mersin, sakız, sandal, meşe gibi çalı ve ağaçlarla karşılaşabilirsiniz. Bu ağaçlar buranın doğal iklimine hem uygundur, hem de mitolojik hikâyeleri ile birlikte, muhtemelen antik isimler kullandığınız tesisinizin mekân ruhunu güçlendirir.

Bitkilerin bir kısmı hali hazırda uygulanan peyzaja adeta direnerek aralardan çıkıyor. Örneğin hindiba, gelincik, papatya, yonca, tükürük otu gibi türler sürekli olarak boy gösteriyor. Fakat biz onları yabani ot olarak peyzaj düzenimizden ayıklıyoruz. Hâlbuki yabani olan bitki, dışarıdan getirilen bitkidir. İşte biz, gerçekten yabani olanı ayıklayıp özümüze baktığımızda doğal peyzajı görüyoruz.

Doğal peyzaj her bölge için ayrı ayrı düşünülebilir. Ciddi su sorunu olan Kıbrıs’taki bir tesiste o bölgenin doğal bitkilerini kullandığınızda birçok problemi çözmüş olursunuz. Mesela İç Anadolu Bölgesi için yapılmış, çok da güzel örnek bir proje var. İklim değişikliğine doğal bitki örtüsüyle çözüm getiren projeyi Peyzaj Araştırmaları Derneği (PAD), Çankaya Belediyesi ile birlikte gerçekleştirmiş. Projenin kitabını PAD’ın web sitesinden inceleyebilirsiniz.

Bu konuda dikkat etmemiz en önemli nokta endemik bitkiler. Çünkü endemik bitkiler sadece bulundukları alanda yaşadıkları için nadirdirler. Bu nedenle endemik bitkilere bir botanik uzmanı olmadan dokunulmamalıdır.

Doğal peyzaj konusunda, yakınınızdaki bir üniversitedeki botanik ile ilgili çalışan hocalarımızdan ve PAD gibi uluslararası iletişimi olan derneklerden destek alabilirsiniz. Umarım bu iletişimlerle birlikte, ülkemizde de doğal bitkilerin üretilmesi konusunda araştırmalar hız kazanır.